Osmanlıda Kadının Yeri, Katolik Rahip Solomon Schweigger Kaleminden
16. yüzyılda Türkiye’yi dolaşan ve Kuran’ı ilk kez modern bir Avrupa diline çeviren Katolik rahip Solomon Schweigger’in Osmanlı kadınları hakkında şunları aktarmıştır.
Kadınlarda en çok rastlanan evde çalışarak halı örerek, nakış yaparak, dokuyarak veya düğümleyerek para kazanmaktı. Komşu kadınlar toplanarak pazara, hamama, hatta pikniğe gitmek için bir araya geliyorlar. Düğünler ve cenazeler, yine kadınların sürekli gittikleri yerlerdi. Kadın, kocanın annesi (kaynana) olmadığı sürece haneyi yönetiyordu. Yani evdeki 2. sorumlu kişiydi. Bir anne erkek çocuk doğurduğunda konumu yükseliyordu. Erkekler ise, aile için yiyecek ve diğer ihtiyaçları karşılamak için her sabak çalışmaya gidiyordu.
Bu imparatorluk kadınları hiçbir şekilde eğitimsiz ya da kültürsüz değildi. En çok İslam ve Türk dilinin yanı sıra, hat, tarih ve coğrafya öğretilirdi. Ayrıca, müzik yeteneği gösterenler, enstrüman kullanma, şarkı söyleme ve dans etme konusunda eğitilirlerdi.
Hükümdarı olmayan ve padişahın ilgisini çekmeyen diğer bazı kadınlara ise valide sultana veya padişahın kızlarından birine hizmet etmek, hatta belki harem idaresine nezaret etmek gibi görevler verilirdi. Bir kadın genellikle 25 yaşındayken – kendisine bir çeyiz verilip sarayın Yeniçeri Ocağı’nın bir üyesiyle evlendirilecekti. Bu ayıp değildi ve hatta haremdeki diğer kadınlarla bağlarını sürdürmesine izin verilirdi.
Kırsal Kesimdeki Kadınlar
Kırsal kesimdeki Osmanlıda kadınları namusunu konrumakla görevliler. Namussuz kadın sevilmeyip dişlanırdı. Çünkü ahlaksız kadın ahlaksız bir toplum anlamına geliyordu. Avrupalı kadınlar gibi başka erkeklerle yemek yiyip içki içmesine asla izin verilmiyordu.
Osmanlıda kadınlar anlatıldığı gibi kara peçeler içerisinde köle yaşamı sürdürmüyordu. İstedikleri zaman alışverişe çıkabilirdi. Aile kadınları modayı takip ederek kocalarını çileden çıkarmayıda başarabiliyordu. Kadınlar aynı zamanda gerçek bir siyasi ve ekonomik güç de kullandılar. Ve tüm bunları, genellikle varsayıldığından çok daha görünür bir şekilde yaptılar. Osmanlıda kadınlar işyeri yönetmede oldukça başarılıydı. Çoğu kadın kendi işini yöneterek zengin olmuştu.
İstanbulda Moda 1453–1923
Başka bir kaynağa göre İstanbul Osmanlı İmparatorluğu’na başkentlik yapmasından sonra 16. ve 17. yüzyıllarda kıyafetler hakkında çok daha detaylı bilgiler mevcuttur . Kadın giyiminde yine ayak bileğine kadar uzanan pantolonlar, ayak bileklerine kadar inen gofre tülden (bürümcük – bue-ruem-djuek) uzun kollu tunikler, hırka ve kimi zaman kaftan olarak anılan bir cübbe vardı. Bu kısa ve uzun olarak kişinin tercihine kalmış olarak giyiliyordu.. 18. yüzyılın başlarında, Lale Devri olarak bilinen dönemde, kadın giyiminde manşet kesimi veya korsajın sıkılığı gibi küçük ayrıntılardaki bir çeşitlilik ortaya çıktı. Bu dönemde pantolonlar daha bol oldu. Levni eserleri ve Abdullah Buhari’nin minyatürleri dönemin kıyafetlerini detaylı bir şekilde tasvir ediyor.
Genel olarak kadın kiyafetleri ise 16. ve 17. yüzyıllarda feracenin tarzı değişmeden kaldı. Yasmak (telaffuz edilen yhash-mahkh), başı örten iki parça ince beyaz muslin’den oluşuyordu. Üst parça alın çevresine bağlanrdı. Alt parça burnun altında ağız boyunca bağlandı.
Not: 19. yüzyılda Osmanlı giderek Avrupa fikirlerinin etkisi altına girmişti. OsmanlıKadınları için kaçınılmaz değişim başlamıştı.