Orta Çağ İslam Sikkelerinde Yunan, Roma ve Bizans Etkisi
Bu konuda Orta çağ İslam dünyasında basılan sikkelerde Yunan Helenistik, Roma ve Bizans etkileri anlatılmıştır.
Topraktan buldum nasıl SAHTE veya TAKLİT olur diyen arkadaşlar dikkatlice okuyun.
Arap kent ve toplulukları İslâm öncesinden itibaren ticari faaliyetlerinde Hellen-Roma taklidi sikkeler kullanmışlardır. İslâm’dan sonra da Araplar tedavüldeki Bizans ve Sâsâni paralarını kullanmış ve Emevîlerle birlikte bu paraların benzerlerini kestirmeye başlamışlardır. Ancak Abdülmelik Bin Mervan (680-705) döneminde üzerinde figürler bulunan Bizans/Sâsâni tipinde sikke kestirmeye son verilerek, üzerinde yalnızca Kuran’dan âyetler yer alan yeni tipte sikke modellerine geçilmiştir.
Abdülmelik’in reformlarına rağmen figürlü sikkeler nadiren de olsa üretilmeye devam edilmiş, Bizans taklidi modeller Anadolu, Suriye ve Irak’ta kurulan Türkmen devletleri tarafından yeniden yaygınlaştırılmıştır. Türkmen devletleri’nin kestirdikleri sikkeler sadece çağdaş Bizans paralarını değil, tedavülden asırlar önce kalkmış olan Hellenistik ve Roma sikkelerinin de örnek alınması nedeniyle farklı bir bağlamda değerlendirilmelidir. Hellen-Roma/Bizans modelli sikke kestirilmesi İslâm dünyasında XII.asrın sonuna kadar devam etmiştir.
İslâm fetihleri sonucunda Müslümanlar, Hellenistik krallıkların sürdüğü topraklar ile Doğu Roma İmparatorluğu eyaletlerinin büyük kısmına hâkim olmuşlardır. Böylece Araplar üzerinde İslâm’dan çok önce başlamış olan Hellen-Roma etkileri İslâmî asırlarda daha da güçlenmiştir. Güzel sanatlar, mimarî, astronomi, felsefe gibi farklı alanlarda kendisini gösteren bu etkilenme sürecinden İslâm Halifeliklerinin ekonomik unsurları da münezzeh kalmamıştır. Bu etkileşimin doğal sonucu olarak Yunanca ve Latince ekonomik terimler ile Hellenistik-Roma sikke ölçü birimlerinin ve sikke figürlerinin İslâmî asırlarda da Araplar ve Türkler arasında kullanılmaya devam edildiği görülmektedir.
1- İslâm’dan Önce Araplar Arasında Kullanılan Yunan ve Roma Sikkeleri;
İslâm’dan önce Araplar ticari hayatta Yunan-Roma ve İran paralarını veya bunların yerel taklitlerini kullanmaktaydılar. Örneğin MÖ IV. Asırdan itibaren Yemenli Himyerîler, Atina şehir devletinin parası olan Athena ve Baykuş figürlü sikkenin aynısını kestirmişlerdir. Petra ve Palmyra gibi şehirler ise Roma sikkelerini adapte edip kullanmışlardır. Son dönemlerde yapılan arkeolojik kazılar neticesinde Güney Arabistan dışında, bugünkü Umman, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn’de de Hellenistik modelde
sikkeler kestirildiği görülmüştür.
Bakınız altta Atina taklidi Himyeri sikkesi ( MÖ VI. Asır )
Antik dönemde, Arabistan Yarımadası’nın Akdeniz ile olan ticari bağları, Arapların Yunan-Roma dünyasının sikke sistemini Benimsemesinin en önemli sebebidir.Araplar Yunan – Roma paralarını kullanmakla yetinmemişler, sikkelerin madeni ölçü birimlerini ve isimlerini de Yunanca – Latinceden adapte etmişlerdir.
Örneğin Roma-Bizans altın parası olan DENARİUS’un araplardaki karşılığı DİNAR, Yunan ve İran gümüş sikkesi DRAHMİ veya DRAHMOS ‘un karşılığı DİRHEMİ dir.
Aynı şekilde bakır para için kullanılan FALS/ FALUS kelimesinin kökeni de Yunanca FOLLİS’dir. İslâm’ın doğduğu yıllarda Arabistan Yarımadası’nda Bizans dinarları, İran dirhemleri kısmen de eski Himyerî paraları tedavülde dolaşmaktaydı. Dinar ve dirhem terimlerinin Kur’anda anılması bunun en önemli kanıtınıdır.
Âl-i İmrân, 75’te “Ehl-i Kitaptan öylesi vardır ki, ona yüklerle mal emanet bıraksan, onu sana noksansız iade eder. Fakat onlardan öylesi de vardır ki ona bir dinar emanet bıraksan, tepesine dikilip durmazsan sana iade etmez” denilmektedir.
(Kuran III.75). Yusuf Suresi 19’da da Onu Yusuf Peygamberi değersiz bir pahaya, sayılı birkaç dirheme sattılar denilmektedir. Arapların Bizans dinarlarına duydukları hayranlık atasözleri ve deyimlere de sirayet etmiştir.
Ticari ilişkiler haricinde Bizans ordusunda vazife gören çok sayıda Suriyeli Hıristiyan Arap askerinin de doğal olarak Roma-Bizans paralarının ülkelerinde ki dolaşımını arttırdığı tahmin edilebilir. Tıpkı Germenler gibi Roma-Bizans ordusunda paralı asker olarak görev yapan Araplar bu sayede Suriye, Filistin gibi Roma eyaletlerinde yerleşmişler ve Hellen-Roma kültürünü yakından tanıma fırsatını bulmuşlardır. Germenlerde olduğu gibi paralı askerlik kurumu Arapları da bürokrasi içinde yükseltmiştir ki Arap paralı askerlerden biri olan Philip, MS 224 tarihinde Roma İmparatoru olmuştur.
Arapların Roma ordusunda görevler alması birçok Latince askerî, idarî ve ticarî terimin de Arapçaya geçmesine neden olacaktır. Örneğin CASTRA (kale) KASR , PALATİUM (yer/bölge) BELED , BURGUS (kule) BURUÇ şeklini alarak arapçaya geçmiştir.
2- İslâm’dan Sonra Arap Dünyasında Roma-Bizans Sikkelerinin Etkisi
Peygamberin hicretini takip eden yüzyıl içinde arap orduları Mezopotamya,Suriye ve Mısır gibi Hellenistik medeniyetin izlerini taşıyan geniş bir coğrafyaya hakim olmuşlardır. Müslüman Araplar ele geçirdikleri ülkelerinin mevcut sosyo-ekonomik sistemine alternatif oluşturabilecek konumda olmadıklarından fethettikleri topraklardaki ekonomik yapıya ayak uydurmaya gayret etmişlerdir.
İslâm’ın ilk on yılları boyunca Suriye’de ticaret dili olarak Yunanca önemini korumaya devam etmiş ve tahrir kayıtları Yunanca tutulmuştur.Bizans paraları da tedavülde kalmış ve yahut da Bizans paralarının taklitleri piyasaya sürülmüştür.
Altta Constans II (642-668) devrinde kestirilen İmparatoru tahtın veliahdı Constantinus IV (664-685) ile birlikte resmeden bir solidus ve arka yüzünde basamaklar üzerinde yükselen haç figürü.
Altta Abdülmelik bin Mervan’ın (685-705) kestirdiği ön yüzünde ayakta duran imparator figürünün arkada da yatay çizgisi kaldırılmış haçın yer aldığı Emevî dinarı.
Müslüman Arapların, kadim ve komşu kültürlerin tesiri altına girmeleri daha başlangıçtan itibaren İslâm dininin temel bazı kaideleriyle çelişkilere sebep olmuştur.Üzerinde haç ve diğer Hıristiyanlık çağrışımları bulunan sikkelerin kullanımı sorunlara yol açmış, sahabeden bazıları paraların üzerinde resim (sûret) bulunmasından hoşlanmadıklarını belirtmişlerdir. Emevi halifeleri bu problemi çözmenin yolların aramakla birlikte geniş halk kesimlerinin ve halifelik sınırları içinde o dönemde Müslümanlardan daha fazla olan Hristiyanların yüzlerce yıllık alışkanlıklarını da hesaba katmak zorunda kalmışlardır.
Orta çağda paraların biçiminde veya gramajında yapılan en ufak değişiklikler bile tepkilere neden olmaktadır. Bir Süryâni kaynağına göre, Muaviye döneminde üzerinde haç işareti olmayan yeni sikkeler bastırıldığında halkın bunları sahte para sanarak kabul etmediğini yazmaktadır.
Emevi Halifelerinden Abdülmelik Bin Mervan’ın (685-705) başlattığı para reformu (694-696) boyunca bastırılan İslâm sikkeleri darphanelerin kültürel tedirginliğini açıkça göstermektedir. Zira, darphaneler, İslâm halifeliğinin kendi özgün parasını meydana getirmek isterken ortaya çıkacak karışıklıkları engellemek için sikkeler üzerindeki değişiklikleri ilk bakışta hemen fark edilmeyecek şekilde adım adım uygulamaya koymuştur. İlk aşamada kestirilen sikkelerde haç şekli muhafaza edilirken haçın yanında yer alan B-I harfleri I-B olarak değiştirilmiştir.
Sonraki aşamada haç tahrif edilip üzeri yuvarlak bir direk veya φ harfine dönüştürülmüş ancak sikkenin ön yüzünde İmparator Herakleios’un (610-641) resmi muhafaza edilmiştir. Bu şekilde hem sikkenin alışıldık görüntüsü korunup hem de mevcut gayr-i İslâmi durum ortadan kaldırılmış olmaktadır. Sonraki aşamada Abdülmelik’in tasvirinin konulması da denenmiş ve Halife, kûfiye (veya kefiye) denilen elbiseyi giymiş şekilde Bizans İmparatorları gibi ayakta dururken tasvir edilmiştir. Ancak tasvirin etrafında artık “Bismillâhi lâ ilâhe illâllâhu vahdehû Muhammed Resûlullâh”yazılıdır.
Anlaşıldığı kadarıyla Halifenin kendi tasvirini yaptırması da hoş görülmemiştir.Zira İslâm tarihi boyunca -modern asırlara kadar- kendi resmini sikkelerin üzerine nakşeden yegâne Halife olmuş ve bu tarz bir sikke tipi daha sonra denenmemiştir. Reformun son aşamasında (696) paranın üzerinden bütün tasvirler silinerek sadece ayetlerin yer aldığı, İslâm dünyasında asırlar boyunca standart hâle gelen model benimsenmiş ve nadiren figürlü sikke kestirilmiştir.
Sikkeler Ortaçağ’da bir devletin bağımsızlığının ve ekonomik gücünün en belirgin sembolleri arsındaydı. Bu konuyla ilgili olarak Bizans tarihinde anlatılan bir rivayete göre, Seylan Kralı kendini ziyaret eden Bizanslı ve İranlı tüccarlara hangi devletin daha güçlü olduğunu sormuştur. İranlılar kendi Şahlarının dünyanın en kuvvetli hükümdarı olduğunu söylemişler, Bizanslı Sopatros ise Seylan Kralına gümüş bir İran dirhemi ile Bizans altın nomisma’sını uzatınca, Taprobane Bizanslıların İranlılardan daha zengin ve güçlü olduğuna karar vermiştir. İslâm tarihinde de sikke kestirmek egemenlik iddiasının somut delili olarak görülmüş Emevi halifelerine isyan eden kişilerin yaptıkları ilk işlerden biri de yeni sikkeler kestirmek olmuştur.
Sikkelerin güç ve iktidarı temsil ettiği bir çağda İslâm devletinin de kendine has bir para geliştirmesi kaçınılmaz hâle gelmiştir. Nitekim Halife Abdülmelik’in de sikkeler için reform kararı almasında Bizans İmparatoru ile yaptığı tartışmanın etkili olduğu dönem tarihçilerince rivayet edilmiştir. Emeviler, Mısır’da üretilen -ve muhtemelen Bizans’a da ihraç edilen tirazlar üzerine Kuran ayetlerini işlemeye başlayınca, Bizans imparatoru da dinarların üzerine Hz. Muhammed’i karalayan yazılar koyduracağı tehdidinde bulunmuş.
Bunun üzerine Abdülmelik tedavüldeki tüm Bizans ve Bizans taklidi sikkelerin toplanmasını emretmiş ve yeni formda paraları piyasaya sürdürtmüştür. Bu hikâye, hem Bizans sikkelerinin İslâm dünyasında hâlen yaygın şekilde dolaşımda olduğunu hem de alınan reform kararının dini kaygılardan ziyâde diplomatik bir meseleden kaynaklandığını göstermektedir. Sikke reformu bağımsız bir mâliye teşkilatının kurulması çabasıyla bir arada yürütülmüş ve gene Abdülmelik döneminde tahrir defterlerinde Yunanca yerine Arapça kullanılmaya başlanmıştır.
Abdülmelik reformlarıyla İslâm Devleti kendi özgün parasını kullanıp Bizans sikkelerinin tekelini kırmak istemiş olmalıdır. Bu nedenle resimler kaldırılırken altın gramajına dokunulmamış, Bizans solidus’una (4.35 gr) eşit olmasına dikkat edilmiştir. Bu açılardan bakıldığında sikke reformu, “İslâmlaşma”dan çok “Araplaşma” yolunda atılan adımlardan biri olarak görülebilir. Nitekim sikkelerin üzerinde ayetlerin yer alması dindar Müslümanları memnun etmemiş, “abdestsiz” Yahudi ve Hıristiyanların da bu paralara el sürmesi şikâyetlere neden olmuştur. Üzerinde ayetler yazan sikkelerin dinen hoş görülmeyen alanlarda ve mekânlarda kullanılmasından da rahatsızlık duyulmuş ve bu ayetli sikkeler mekruha olarak adlandırılmışlardır.
Netice olarak Abdülmelik reformuyla konumuz açısından birinci perde kapanmış olmaktadır. Bu tarihten itibâren İslâm devletleri yüzyıllar boyunca Bizans izleri taşıyan hiçbir sikke modeli kestirmemişlerdir..
3- Türk-İslâm Devletlerinde Hellenistik ve Roma-Bizans Taklidi Sikkeler
İslâm dünyasındaki sikkelerde antik figürlerin yeniden yaygınlaşması Müslüman Türk devletlerin kurulmasıyla başlamıştır. Tasvirli Emevi sikkelerinin tedavülden kaldırılmasından asırlar sonra Abbasiler devrinde yeniden üzerinde insan figürleri bulunan sikkeler kestirilmeye başlanmıştır. Abbasî Halifesi Muktedir (908-932) devrinde kestirilen bir sikkede Orta Asya Türk-Budist sanatında yaygın olarak görülen bağdaş kurmuş, elinde kadeh tutan hükümdar tasviri yer almaktadır.
Yine Muktedir devrinde üretilmiş bir madalyonda Hunlarda, Kuşanlarda, Harezmlilerde yaygın olan üzerinde bir süvarinin yer aldığı model taklit edilmiştir. Orta Asya üslubunun Abbasî sikkelerinde görülmeye başlanması Türklerin Abbasî Halifeleri üzerindeki etkinliklerine bağlanabilir.XI. asırda Anadolu’nun Türkmenlerin eline geçme başlamasıyla Anadolu Selçukluları, Saltuk, Danişmend Beylikleri gibi yeni kurulan devletler Bizans sikkelerini taklit etmeye başlamışlar ve sentez sikkeler üretmişlerdir.
Çeşitli kazı ve keşiflerin sonucu bu türde sentez sikkelerden oluşan oldukça geniş koleksiyonlar ele geçmiştir. Bunlar arasında ilk akla gelenler; 2200’ü kontrmarklı olmak üzere 13.500 parçadan oluşan “Mardin Definesi” ve 140’ı kontrmarklı 2000 falsten oluşan Diyarbakır definesidir. Bu sikkelerin bazılarında emirlerin adı Arap alfabesiyle bazılarında ise Yunan ve Arap alfabesiyle yazılmıştır. Örneğin Danişmend emirlerinden Melik Gazi’nin (öl.1134) sikkelerinde ismi Yunanca olarak yazılmıştır. Yine bir diğer Danişmend emiri olan Melik Zûnün b. Muhammed’in (1164-1178) ismi hem Arapça hemde Yunanca yazılmıştır.
Altta Abbasî Halifesi Muktedir (908-932) devrinde kestirilmiş sikke üzerinde Orta Asya üslubunda figür. Sağdaki; Halife Muktedir (908-932) devrinde kestirilen Orta Asya üslubunda figürlü madalyon.
Anadolu Selçuklu Devleti’nde bilinen ilk para olan Sultan I. Mesud’a ait bir bakır sikke üzerinde I. Alexios Kommenos’un bir portresi yer almıştır36. Saltuklu emirlerinden İzeddin Saltuk b.Ali (1132-1168) kestirdiği sikkelerde, İmparator II. İonnes Kommenos (1118-1143) sikkelerinde yer alan, bir elinde kılıç diğer elinde patrik haçı tutan Aziz Georgios (Aya Yorgi) figürünü kullanmıştır. Mengücek emiri Fahreddin Behramşah (1162-1225) ise üzerinde anonim Bizans imparatoru portresi bulunan sikke kestirmiştir.
Danişmendlerin Sivas kolu beyi Melik Şemseddin İsmail (1164-1172) sikkelerinde, Bizans sikke ikonografisinde ilk kez imparator III. Romanos Argyros’un (1028-1034) altın sikkelerinin ön yüzünde yer almaya başlayan “kare arkalıklı tahtta oturan İsa” betimini kullanılmıştır. Gene Danişmendlerin farklı kolları değişik Bizans sikkelerini taklit etmişlerdir. Nasireddin Muhammed (1162-1170) sikkelerinde, III. Romanos Argyros’un (1028-1034) ve II. İonnes Kommenos (1118-1143) devri sikkelerinin arka yüzünde yer alan Meryem’in İmparatoru taçlandırma sahnesi kullanılmıştır. Aynı sahne Necmeddin Alpi (1152-1176) devrinde kestirilmiş Artuk sikkelerinde de karşımıza çıkar. Artuklu sikkelerinde de haç nimbuslu Hz İsa sahnesi görülür.
Altta Danişmend Emiri Melik Şemseddin İsmail’in (1164-1172) kestirdiği tahtta oturan İsa betiminin yer aldığı bakır sikke.
Anlaşıldığı kadarıyla -Arapların resimli sikke kullanmadıkları bir dönemde- Türk beyliklerinin paraların üzerindeki tasvirlerden ve Hıristiyan motiflerinden rahatsız olmadıkları görülmektedir. Hatta üzerinde resim olan sikkeler madeni değerlerinden daha kıymetli kabul edilmiş, örneğin resimli bakır paralar dirhem muamelesi görmüştür. Örneğin Artuklu Emiri Kutbeddin İlgazi’nin (1106-1122) kestirdiği figürlü bakır sikkenin üzerinde işbu dirheme zarar verilmemesine dair bir ibare bulunmaktadır.
Altta Solda Artuklu Emiri Nureddin Muhammed (1174-1185) devrinde kestirilmiş üzerinde Haç nimbuslu Hz İsa figürünün yer aldığı sikke.Sağda: Necmeddin Alpi (1152-1176) devrinde kestirilmiş II. İonnes Kommenos tarzında Meryem’in İmparatoru kutsarken gösteren Artuk sikkesi.
Türkmen devletleri’nin Bizans taklidi sikkeler kestirmeleri, ilk İslâm fetihleri zamanında Arapların Bizans-Sâsâni sikkelerini taklit etmesine benzetilmiş, Anadolu’yu fetheden Türklerin tıpkı bir zamanlar Mısır ve Suriye’yi fetheden Araplar gibi gelişmiş bir ekonomik sistemi devraldığı ve ona ayak uydurmak zorunda kaldığı savunulmuştur.Türklerin Bizans taklidi ve genel olarak figürlü sikkeler kullanmak “zorunda kalmalarının” nedeni Haçlı ve Rum şehirleriyle sürdürdükleri ticarî ilişkilerdir.
Gerçekten de Bizans sikkelerinin dönemin Akdeniz dünyası ve çevresinde genel kabul gördüğü, Bulgarların, Macarların, Kiev Prensliğinin, Venediklilerin ve Haçlı Kontluklarının Bizans taklidi sikkeler kestirmesinden de anlaşılmaktadır. Üstelik Bizans’ın sikke üretiminde tam da Türkmenlerin Anadolu’ya yerleşmeye başladıkları devire tekabül eden bir canlanma yaşanmaktadır. 1092’de Selanik’teki darphane yeniden faaliyete geçmiş ve XII. Asırda Bizans öncesi asırlardan daha fazla sayıda altın ve elektron sikke kestirmiştir.Ticaretin yanında kültürel ilişkiler ve çok sayıda Hıristiyan’ın İslâm’a geçmesi de bu sürece etki etmiş olmalıdır.
Örneğin Selçukluların en ünlü nakkaşı (ressamı) Aynüddevle Rumi İstanbul’daki manastırların birinde hayran olduğu bir İsa-Meryem tasvirini çalıp Konya’ya kaçmış orada Mevlânâ ile tanışıp Müslüman olmuş biridir. Bu açıdan bakıldığında tıpkı ilk İslâm fetihleri esansında İslâm topluluğuna katılan Bizans unsurlarının kendi geleneklerini Arap malî sistemine taşımları gibi İslâm’a geçmeye başlayan Anadolu Hıristiyan darphanecilerinin de bu etkileşime katkısı olmuş olabilir.
Ancak kanımızca bu teoriler kendi içinde bazı eksiklikler de taşımaktadır. İlk olarak Bizans veya Haçlı devletleriyle ticari ilişki kurulması için neden mutlaka figürlü sikke kullanılması gerektiği açıklanması gereklidir. Müslümanlar üç asır boyunca Bizans ve Hıristiyan krallıklarla kendilerine mahsus paraları ile de pekâla ticaret yürütmüşlerdir.
Hatta Abdülmelik reformu sonrasında üretilen figürsüz İslâm dirhemleri Müslümanların kuzey ve batıdaki komşularıyla yaptıkları yoğun ticaret sonucunda Avrupa’nın en uzak diyarlarına kadar yayılmış İskandinavya ve Baltık Denizi kıyılarında muazzam sayıda İslâm dirhemi bulunmuştur. 1972’ye yapılan kazılarda İskandinavya ve Baltık kıyılarında ele geçen İslâm sikkelerinin oranı 200.000 civarındadır,bu sikkelerin ağırlıklı kısmını Buhara, Semerkand, Belh gibi şehirlerde kestirilmiş olan Samanî paraları teşkil etmiştir.
4- Hellen, Roma-Bizans Taklidi Sikke Kullanımının Sona Ermesi
En önemli problemlerden biri Anadolu Selçuklu Devletinin gerileyip İkinci Beylikler döneminin başlamasıyla figürlü sikkelerin kaybolmasıdır. Atabey ve Selçuklu sikkelerinde Hellenistik modeller zamanla silinmiş Artuklar bile tasvirli sikke kestirmeyi 14. Asırdan itibaren terk etmişler ve üzerinde yalnızca yazı olan modelleri tercih etmeye başlamışlardır. Onları takip eden Beylikler ve Osmanlılar da sadece yazılı sikkeler kestirmişlerdir. Eldeki koleksiyonlara bakıldığında Saruhan, Germiyan, Menteşe, Alâiye gibi beliklerin sikkelerinde – bakır olanlar da dâhil – Bizans etkisi görülmemektedir.
Bu beyliklerin Bizans’la ve haçlılarla olan ticarî münasebetlerinin kesildiğini düşünemeyeceğimize göre figürlü sikke kestirilmesinin neden terk edildiği sorusuna başka bir cevap aramak zorunda kalırız. Bizans etkilerinin azalması önemli bir neden olabilir. Zira XII. asrın sonlarında Bizans sikkeleri hem değer kaybına uğramış hem de eskisi gibi üretilemez hâle gelmiştir. Bizans XIV. asırda altın stoklarını tamamen yitirmiş hatta gümüş para bile kestiremez duruma gelmiştir. Bu durumda Bizans paralarının eski etkinliğinin kaybolması da kaçınılmazdır.
Moğol fetihleriyle birlikte Müslümanların Çin ile ilişkilerinin gelişmesi ve çeşitli sanat dallarında Roma-Bizans mirasından ziyâde Çin sanatına yönelmeleri de bu süreci hızlandırmış olmalıdır93. XIII. asır Müslümanları artık Çinlileri maddi medeniyet mevkiinde Yunanlılardan üste görmeye başlamışlardır. XV. asırda Endülüs’teki Müslümanları gözlemleyen Clavijo, Asya’dan bu kadar uzakta bir bölgede bile Arapların Çinlileri maddi üretimde iki göze, Yunanlıları tek göze sahip olarak kabul ettiklerini aktarmaktadır. Hâlbuki XIII. asırda Mesnevî’de yer alan bir hikâyede Rumlarla Çinliler ressamlıkta yarışmışlar ve yarışı Rumlar kazanmıştır.
Buna karşın sikkelerde sadece Bizans-Hellen figürlerinin değil her türlü figürün ortadan kalkması meselenin daha derin bir açıklaması olması gerektiğini göstermektedir. Bu durumda akla gelebilecek en mantıklı cevap tıpkı Abdülmelik reformunda olduğu üzere,figürsüz sikkelerin yeniden revaç bulmaya başlamasıdır. Belki de bu durumun kaynağı,Anadolu’da İslâm hâkimiyetinin kuvvetlenmesinde, halkın giderek İslamileşmesinde ve İslam’da tasvirlerin günah olduğunu düşünenlerin etkinlik kazanmasında aranmalıdır.
Bunun yansıra tasvirlerin kaybolmasında XII-XIII. Asırlarda İslâmî tutuculuğun Hellenistik felsefe ve gelenekler aleyhine hızlı yükselişi gibi farklı nedenler olabilir. Nitekim Selçuklu döneminin aksine Osmanlı asırlarında kamu yapılarında artık tasvir yapılmadığı görülmektedir. Tasvirler Osmanlı asırlarında kendilerine yalnızca kitaplarda yer bulabilmişler, Selçuklularda yaygın olan heykelcilik, duvar resmi (fresk), resimli seramik ve çiniler de Osmanlılarla birlikte genel olarak ortadan kalkmış ve yerlerini salt geometrik figürler, bitki motifleri almıştır. Netice itibariyle XIV. asırdan sonra Resimli ve Hellenistik karakterli sikkeler İslâm ülkelerinde tedavülden silinmiştir.
5- Sonuç, Orta Çağ İslam Sikkelerinde Yunan, Roma ve Bizans Etkisi
İslâm ülkelerinde Bizans modelli sikke kullanımı İslâm öncesi Araplardan kalma yerleşik bir gelenek iken Emevî Halifesi Abdülmelik b. Mervan reformlarıyla farklı standartlarda sikke kestirilmeye ve bu yeni model yaygınlaştırılmaya çalışılmıştır. Abdülmelik reformuyla standartlaşan İslâmî sikkelerde tasvir bulunmamakta halifenin adı ve Kuran’dan ayetler yer almaktadır. Yeni tipte İslâmî sikkeler Ortaçağ Avrupa’sında oldukça değer görmüş ve zun asırlar tedavülde kalmıştır.
İslâm ülkelerinde figürlü sikkeler Türklerin Müslüman olmalarıyla yeniden yaygınlaşmaya başlamış ve Anadolu’nun fethi ile birlikte Türkmen devletleri de Bizans modelinde sikkeler kestirmişlerdir. Bu süreç bazı açılardan ilk İslâm fetihlerinin ardından yaşananları anımsatsa da Türkmen devletleri’nin kestirdiği sikkelerin tedavülde olmayan bir dizi kadim sikke tipini de içermesi bu olayı Arapların Bizans sikkelerini taklit etmesi deneyimden ayırmaktadır. Araplar tedavüldeki Bizans sikkelerini mecburen benimserken, Türkmen devletlerinde Orta Asya, Hellen, Roma-Bizans gibi farklı dönem ve coğrafyaların sikke tipleri arasında bir sentez kurulma yoluna gidilmiştir.
Bu bakımdan Türkmen devletlerinde sikkeler daha çok hükümdarlık sembolleri olarak benimsenmiş ve geçmiş çağlarda yaşamış hükümdarların portreleri de örnek alınmıştır. XIII. Asra gelindiğinde ise Abdülmelik reformunu andırır şekilde Türk-İslâm devletlerinde de genel olarak figürlü sikke üretimi özelde de Hellen, Roma ve Bizans modelli sikkeler sona ermiştir. Bu değişimin sebepleri henüz netlik kazanmış değildir. Bizans Devletinin etkisinin giderek kaybolması ve Müslüman toplumda tasvir karşıtı düşüncelerin yeniden güç kazanması gibi farklı sebepler bir araya gelmiş olabilir. Nitekim sikkelerde figürlerin kaybolması ile kamu yapılarında tasvirlerin ortadan kalkmaya başlaması arasında belirgin bir zamansal paralellik bulunmaktadır.
Güzel ve ayrıntılı olmuş hazırlayana teşekkürler