Ölüm, Din ve Ruh
Ölüm ve Din ve Ruh: Aslında, ölüm, ölü gömme ve din olgularını birbirinden ayırmak da pek kolay değildir. Ancak burada öncelikle dinden ne anlaşıldığını belirtmekte yarar vardır. Elbette bütün dinler için evrensel olan temel nitelikleri tanımlamak güçtür.
İkincisi, bir toplumda, özellikle bazı insanların doğrudan tanrılar ya da ruhlar gibi doğaüstü varlıklardan ilham ve mesajlar alabilecekleri inancıdır.
Üçüncüsü ise, belirli ritüelleri tam olarak yerine getirmenin doğal dünyada değişiklikler oluşturabileceği varsayımıdır.
Bu üç temel niteliğin birincisinden başlayarak ölü gömme ile bağlantılarını inceleyelim. Ölümün fiziksel olmayan boyuta geçiş olduğu ya da insanın fiziksel olmayan varlığının ölümden sonra da devam edeceği şeklinde bir inanış olmasaydı gömme ritüelleri de olmayacaktı diyebiliriz. Bir başka deyişle ruh kavramının icadı ile din ve ölü gömme arasında bir ilişki olması gerekir.
Ölüm ve Ruh:
Ruh kavramı Bütün icatların bir gereksinimden doğduğu varsayımıyla hareket ettiğimizde ise karşımıza şu soru çıkmaktadır. İnsanoğlu ruh kavramına neden gereksinim duymuştur ? Bu sorunun yanıtı en eski felsefecilerden beri sorulmakta ve değişik bilim dallarından araştırmacılar bu soruyu kendi açılarından yanıtlamaya çalışmaktadırlar. Hemen hemen bütün araştırmacıların üzerinde birleştiği bir nitelik olarak ruh tasarımı, insanoğlunun uyku ile uyanıklığı birbirine karıştırmasıyla doğmuştur. Uyku sırasında gördüğü düşleri anlamlandırmaya çalışma gereksinimi ruhun icat edilmesine yol açmış olabilir. Elbette burada anlamlandırmayla kastedilen düşlerin yorumu değil, düşlerin ne olduğudur.
Ölenlerin, geride kalanların anısında yaşamaya devam etmesi, yani belleklerde bu insanlarla ilgili bilgilerin bilişsel olarak algılanma biçimi, belki de ölenlerin kendi güçleri ile doğal olarak varlıklarını sürdürdükleri gibi anlaşılmış olabilir.
Ayrıca ölülerin anılması geriye yönelik olarak, anımsama ve ileriye yönelik olarak, anımsanma biçiminde kendini gösterir. Bu da bize insanoğlunun neden ölüsünü gömdüğü konusunda bir açılım sağlarken, bunun yanı sıra insanın neden ruh kavramını icat etme gereği duyduğu konusunda ileride yapılacak açıklamalara da bir taban oluşturur.
Ölülerin geriye dönük olarak anılması
Ölülerin geriye dönük olarak anılması, ilk, doğal ve evrensel biçimdir. Bu uygulamada, grubun ölüleri ile birlikte yaşadığını, onların anılarını ilerleyen zamanda canlı tuttuğunu ve bu yoldan topluluğun, kendi birliği ve bütünlüğünün, ölenleri de kapsayan bir görüntüsünün bulunduğu söylenebilir.
Dolayısıyla dinlerin temel özelliklerinden ikincisi ve üçüncüsünün, yani topluluktaki bazı kişilerin doğa ötesi ile ilişki kurabileceğine olan inanç ve ritüellerin doğru ve uygun zamanda ve yerde yapılmasının doğada yaratacağı değişiklik toplumun birliği ve bütünlüğünün neden ölenleri de kapsaması gerektiğini açıklar.
Ayrıca, tarihte geriye doğru gidildikçe özellikle de tarih öncesi çağlarda yaşayanlar için yapılan yorumlarda; incelenen tarih öncesi grup ile ölüler ve atalar arasındaki ilişkinin oldukça etkili bir görünüm sergilediğini görürüz. Konuya geleceğe yönelik bakıldığında ise kendini unutulmaz kılma; ve ün sahibi olma biçimleri olan eser bırakmak ve isim yapma çabasının olduğunu görmek hiç de şaşırtıcı olmamalı. Çünkü bu çabanın ardında aynı zamanda bir karşılıklılık ilkesi yatar; insan ancak atalarına gösterdiği kadar sadakat bekleyebilir ardında kalanlardan.