Define İşaretleri AnlamıErmeni Gömüleri

Arkeoloji vs Defineci, Kazı İlkeleri

ARKEOLOJİ NEDİR ?

TANIM: Arkeoloji, eski kültür ve uygarlıkları, bu uygarlıklarda yaşamış insanların elinden çıkan, insan düşüncesinin ürünü olan eserleri, alet ve malzeme ile ev eşyalarını, sanat yapıtlarını, bunların yer ve zamanını saptayarak inceleyen bir bilimdir.

Eski Yunancanın “Arkhaios” (=eski) ve “Logos” (=bilim) kelimelerinden türetilmiş olan Arkeoloji kelimesi “Eskinin Bilimi” anlamındadır. Arkeolojinin Osmanlıca karşılığı “Atikiyat”dır. Arkeoloji bütün bilim dallarının kaynağı “anası” durumundadır.

AMACI:

Arkeoloji biliminin amacı, ışık tutarak geçmişi canlandırmak, ilk çağ insanını düşünceleriyle ve bunların sonucu gerçekleştirdiği yapıtlarla günümüz insanına derinlemesine tanıtabilmek, onu anlamasına yardımcı olabilmektir. Bu amaçla, eski kültür kalıntılarını bulup ortaya çıkarıp, tanımlayıp, aslında uygun bir biçimde tekrar kurarak geçmiş kültürleri yorumlayarak aydınlatmaya çalışır.

ARKEOLOJİNİN FAYDASI:

Günümüz insanına geçmişini ve köklerini öğreterek geleceğini aydınlatmasında yol göstermesidir. İnsan yaradılışı gereği merak duyduklarını, kendisinde iyi yada kötü bir anısı olan şeyleri toplama, koruma ve saklama eğilimine sahiptir. Toplanılan bu tür malzemeler bazen bir koleksiyona dönüşebildiği gibi; bazen de basit bir biriktirmeden öteye geçmemiştir. İster zevk için olsun isterse bilinçli olarak yapılsın, bu derleyip toplama eğilimi büyük arkeolojik koleksiyonların, ardından da müzelerin doğmasından en belirgin etkendir.

Bilinen ilk kapsamlı koleksiyonların, Roma İmparatorları ile Roma’nın önde gelen zenginleri tarafından oluşturulduğu kabul edilmektedir. Roma İmparatorları ülkenin dört bir yanından getirttikleri antik eşyaları, özellikle de çeşitli boyutlardaki heykellerle saray, şato ve villalarını süsleme yoluna gitmişlerdir; sonuçta, bugünkü değerli arkeolojik koleksiyonların oluşmasında öncülük etmişlerdir. Arkeoloji’nin tarihçesine baktığımızda insanlığın geçmişini aydınlatma yolunda çok eskiden beri bir takım araştırmalar yapıldığını görürüz. Başlangıçta tarih ve felsefeyi açıklamada kullanılan arkeoloji, daha sonra bu bağımlılıktan kurtulmuş ve bir bilim dalı kimliği kazanmıştır.

ARKEOLOG: Meslek Tanımı:

İnsanın dünya üzerinde görülmesinden Orta çağa kadar geçen süreç içinde insana ilişkin her türlü kalıntı ve buluntuyu, doğal çevre ile insan arasındaki ilişkileri, yüzey, sualtı araştırmaları ve kazılarla ortaya çıkaran, inceleyen, değerlendiren ve koruyan kişidir. .

ARKEOLOĞUN GÖREVLERİ

  • – Eski çağlardan günümüze kalmış toprak veya su altındaki eserleri gün ışığına
  • çıkarmak için kazılar yapar,
  • – Kazılardan elde edilen eserleri temizler,
  • Parça eserlerin yapıştırılmasını (konservasyon), bakım-onarım ve
  • restorasyonunu yapar, eserlerin kaydını tutar, korunmasını sağlar ve halkın bilgisine sunar,
  • – Kültür Bakanlığında çalışması durumunda; kazılarda gözlemci olarak
  • görevlendirilebilir,
  • – Korunması gereken kültür ve tabiat varlıklarını saptar ve kaydını tutar, bunlara
  • yönelik koruma ve restorasyonlar konusunda kararlar çıkarılmasını sağlar.
  • – Çevresindeki antik kentlerin (ören yerlerinin) belirli aralıklarla denetimini yapar.
  • – Müzelerde çalışan arkeologlar kolleksiyoncuların denetimini de yapar.

ARKEOLOJİDE KULLANILAN ALET VE MAKİNELER

Spatula (ucu sivri küçük mala), kazma, kürek, el arabası, keski, su terazisi, fırça, süpürge, fotoğraf makinesi, metre, ölçüm, çizim araç-gereçleri, kimyasal maddeler, sondaj aletleri.

ARKEOLOG MESLEĞİNİN GEREKTİRDİĞİ ÖZELLİKLER

Arkeolog olmak isteyenlerin;

  • – Tarih ve kültür konularına meraklı ve bu alanlarda başarılı,
  • – Açık havada çalışma yapmaktan hoşlanan,
  • – İyi bir gözlemci ve araştırıcı,
  • – Bedence sağlam,
  • – Normalin üstünde genel yeteneğe ve özellikle sözel düşünme ve neden-sonuç
  • ilişkisini ortaya çıkarabilme gücüne sahip,kimseler olmaları gerekir.

ARKEOLOGLARIN ÇALIŞMA ORTAMLARI VE KOŞULLARI:

Arkeologlar görevlerine göre değişik ortamlarda çalışırlar. Araştırma yapan arkeologlar, çoğunlukla okuyarak, yazarak görev yaparlar, yaz aylarında kazı çalışmalarını açık havada yürütürler. Müzelerde çalışanlar için çalışma ortamı temiz ve sessizdir. Bir kazıda ilginç bir parçanın bulunması ve ait olduğu dönemin belirlenmesi uzun ve zahmetli bir çaba sonucunda gerçekleşir ve bu durum kişiye büyük bir mutluluk verir. Arkeologlar, eski çağ tarihçisi, heykeltıraş, mimar, topoğraf, teknik ressam, fotoğrafçı, epigraf (yazıt okuyan kişi) gibi meslek elemanlarıyla sürekli iletişim halinde çalışırlar.

Arkeoloji, “Eski kültür ve uygarlıkları onlardan kalan maddi kalıntıları açısından inceleyen; yer ve zamanını saptamakla uğraşan bir bilimdir”. Maddi kalıntılar terimiyle insan elinden çıkan, insan düşüncesinin ürünü olan eserler,alet ve malzeme ile ev eşyaları,sanat yapıtları kastedilir.

Bu yönüyle arkeolojiyi,geçmiş zaman insanlarının “el emeği göz nuru ” olarak tanımlayabiliriz. Eski Yunanca’nın “Arkhaios” (eski) ve “Logos” (bilim) kelimelerinden türetilmiş olan arkeoloji kelime olarak (Osmanlıca “Atikiyat”) “Eskinin Bilimi” anlamına gelirse de, diğer bütün bilim dallarının kaynağı ” anası ” durumundadır.

ARKEOLOJİ İLE İLİŞKİLİ BİLİM DALLARI

Arkeoloji eski eserleri bulup çıkarır, bunları çağlarına, malzeme türlerine, yapılışlarına ve ait oldukları topluluklara göre gruplara ayırır. Yaptığı yorumlarla geçmiş uygarlıkları günümüz insanına tanıtır. Bu uğraşı sırasında bir çok bilim dalıyla ortak bir çalışma sürdürür.

a) ARKEOLOJİ TARİH İLİŞKİSİ:

Tarihin yazılı belgelerden yoksun ilk çağları için Arkeoloji tek kaynaktır. Arkeolojik kazılardan elde edilen ilk çağlara ait buluntular tarihçiler için büyük kaynak oluşturmuştur. Arkeolojik kazılar olmasaydı tarihçiler ilk çağlara ait bilgilere ulaşamaz ve bu çağlar karanlıkta kalırdı. Bunun karşılığında tarih de arkeolojiye yardımcı olur.

b) ARKEOLOJİ FİLOLOJİ İLİŞKİSİ

Dilbilimi olan Filoloji ile arkeoloji arasında karşılıklı bir ilişki vardır. Arkeologların bilimsel kazılarda çıkardıkları ilk yazılı belgeler, “Bilingual yazıtlar (=çift dilli) filolojinin gelişmesine neden olmuştur. Filologların bu yazıtları çözmesi ile de arkeologlar o dönem hakkında bilgi edinmişlerdir.

c) ARKEOLOJİ JEOLOJİ İLİŞKİSİ

Dünyanın oluşumu ve geçirdiği evreler konusunda incelemeler yapan Jeologlar (Yerbilincileri) arkeolojinin ortaya koyduğu sonuçlardan da yararlanırlar. Arkeologlar da buldukları heykellerin hangi cins taşlardan yapıldığı konusunda ve kazacakları bölgenin Jeolojik yapısı hakkında Jeologlardan yararlanırlar.

d) ARKEOLOJİ FELSEFE İLİŞKİSİ

Arkeolojinin bir kolu olan Klasik Arkeoloji, “Klasik Yunan” kültürünün kurucularını ve onlarla ilgili yazıtları ortaya çıkartmış, onların yaşamları ve eserleriyle ilgili bilgileri felsefecilerin hizmetine sunmuştur.

e) ARKEOLOJİ, ZOOLOJİ VE BOTANİK İLİŞKİSİ

Arkeologların ortaya çıkardıkları hayvan ve bitki türleri zoolog ve botanikçilere bu türler hakkında bilgi verirken, zoolog ve botanikçiler de bu türlerle ilgili bilgileri arkeologlarla paylaşmışlardır.

f) ARKEOLOJİ SANAT TARİHİ İLİŞKİSİ

Sanat tarihinin başlama noktası kabul edilen Bizans Çağı (=Bizantoloji), arkeoloji için bitim noktasıdır. Kısacası, Arkeoloji Paleolitik çağdan Bizans çağı başlangıcına kadar olan evredeki tüm uygarlıkların kalıntılarını bilimsel kazılarla ortaya çıkarırı ve inceler. Bizans başlangıcından itibaren konuyu sanat tarihçiler devralır. Arkeoloji, insan elinden çıkma her türlü ürünü estetik yönden ve sanat açısından bir ayırıma tabi tutmadan inceler. Sanat tarihi ise bu eserlerin sanat değerleri ile ilgilenir.

2863 SAYILI KÜLTÜR VE TABİAT VARLIKLARINI KORUMA KANUNUNDA GEÇEN TANIMLAR VE ARKEOLOJİ İLE İLGİLİ BAZI MADDELER

Bu Kanunun amacı; korunması gerekli taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile ilgili tanımları belirlemek, yapılacak işlem ve faaliyetleri düzenlemek, bu konuda gerekli ilke ve uygulama kararlarını alacak teşkilatın kuruluş ve görevlerini tespit etmektir.

1. “Kültür varlıkları”; tarih öncesi ve tarihi devirlere ait bilim,kültür, din ve güzel sanatlarla ilgili bulunan yer üstünde, yer altında veya su altındaki bütün taşınır ve taşınmaz varlıklardır.

2. “Tabiat varlıkları”; jeolojik devirlerle, tarih öncesi ve tarihi devirlere ait olup ender bulunmaları veya özellikleri ve güzellikleri bakımından korunması gerekli, yer üstünde, yer altında veya su altında bulunan değerlerdir.

3. “Sit”; tarih öncesinden günümüze kadar gelen çeşitli medeniyetlerin ürünü olup, yaşadıkları devirlerin sosyal, ekonomik, mimari ve benzeri özelliklerini yansıtan kent ve kent kalıntıları, önemli tarihi hadiselerin cereyan ettiği yerler ve tespiti yapılmış tabiat özellikleri ile korunması gerekli alanlardır.

4. “Koruma”; ve “Korunma”; taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarında muhafaza, bakım, onarım, restorasyon, fonksiyon değiştirme işlemleri; taşınır kültür varlıklarında ise muhafaza, bakım, onarım ve restorasyon işleridir.

5. “Korunma Alanı”; taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının muhafazaları veya tarihi çevre içinde korunmalarında etkinlik taşıyan korunması zorunlu olan alandır.

6. “Değerlendirme”; kültür ve tabiat varlıklarının teşhiri, tanzimi, kullanılması ve bilimsel yöntemlerle tanıtılmasıdır.

Haber verme zorunluluğu:

Madde 4 – Taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarını bulanlar, malik oldukları veya kullandıkları arazinin içinde kültür ve tabiat varlığı bulunduğunu bilenler veya yeni haberdar olan malik ve zilyetler, bunu en geç üç gün içinde, en yakın müze müdürlüğüne veya köyde muhtara veya diğer yerlerde mülki idare amirlerine bildirmeye mecburdurlar.

Bu gibi varlıklar, askeri garnizonlar ve yasak bölgeler içinde bulunursa, usulüne uygun olarak üst komutanlıklara bildirilir.

Böyle bir ihbarı alan muhtar, mülki amir veya bu gibi varlıklardan doğrudan doğruya haberdar olan ilgili makamlar, bunların muhafaza ve güvenlikleri için gerekli tedbirleri alırlar. Muhtar, aynı gün alınan tedbirlerle birlikte durumu en yakın mülki amire; mülki amir ve diğer makamlar ise on gün içinde, yazı ile Kültür ve Turizm Bakanlığına ve en yakın müze müdürlüğüne bildirir.

İhbar alan Bakanlık ve müze müdürü bu Kanun hükümlerine göre,en kısa zamanda gerekli işlemleri yapar.

Devlet malı niteliği:

Madde 5 – Devlete, kamu kurum ve kuruluşlarına ait taşınmazlar ile özel hukuk hükümlerine tabi gerçek ve tüzelkişilerin mülkiyetinde bulunan taşınmazlar- da varlığı bilinen veya ileride meydana çıkacak olan korunması gerekli taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları Devlet malı niteliğindedir. Özel nitelikleri dolayısıyla ayrı statüye tabi tutulan mazbut ve mülhak va- kıf malları bu hükmün dışındadır.

Korunması Gerekli Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıkları :

Madde 6 – Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları şunlardır:

a) Korunması gerekli tabiat varlıkları ile 19 uncu yüzyıl sonuna kadar yapılmış taşınmazlar,
b) Belirlenen tarihten sonra yapılmış olup önem ve özellikleri bakımından Kültür ve Turizm Bakanlığınca korunmalarında gerek görülen taşınmazlar,
c) Sit alanı içinde bulunan taşınmaz kültür varlıkları,
d) Milli tarihimizdeki önlemleri sebebiyle zaman kavramı ve tescil söz konusu olmaksızın Milli Mücadele ve Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda büyük tarihi
olaylara sahne olmuş binalar ve tespit edilecek alanlar ile Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından kullanılmış evler.

Ancak, Koruma Kurullarınca mimari, tarihi, estetik,arkeolojik ve diğer önem ve özellikleri bakımından korunması gerekli bulunmadığı karar altına alınan taşınmazlar, korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı sayılmazlar.

1. TAŞINIR KÜLTÜR VARLIĞI : Adından da anlaşılacağı üzere taşınabilir, müzelerde sergilenebilir nitelikteki kültür varlıklarıdır. İki gruba ayrılır.
a) Arkeolojik Taşınır Kültür Varlığı. Arkeolojik kazılardan çıkan heykel, çanak, çömlek, yazıt, mozaik v.b. kültür varlıklarıdır. Bu eserler kazı sonunda müzelerde sergilenir.
b) Etnoğrafik Taşınır Kültür Varlığı. Halk sanatını ve halkın maddi
kültürüne ait gereç ve belgelere denir.

2. TAŞINMAZ KÜLTÜR VARLIĞI : Çoğunlukla Mimari eserleri kapsar. Bu varlıkların bulunduğu yerde korunmaları esastır.

2863 SAYILI KANUNA GÖRE TAŞINMAZ KÜLTÜR VE TABİAT VARLIKLARI :

Kaya mezarlıkları, yazılı, resimli ve kabartmalı kayalar, resimli mağaralar, höyükler, tümülüsler, ören yerleri, akropol ve nekropoller; kale, hisar, burç, sur, tarihi kışla, tabya ve istihkamlar ile bunlarda bulunan sabit silahlar; harabeler, kervansaraylar, han, hamam ve medreseler; kümbet, türbe ve kitabeler, köprüler, su kemerleri, su yolları, sarnıç ve kuyular; tarihi yol kalıntıları, mesafe taşları, eski sınırları belirten delikli taşlar, dikili taşlar; sunaklar, tersaneler, rıhtımlar; tarihi saraylar, köşkler, evler, yalılar ve konaklar; camiler, mescitler, musallalar, namazgahlar; çeşme ve sebiller; imarethane, darphane, şifahane, muvakkithane, simkeşhane, tekke ve zaviyeler; mezarlıklar, hazireler, arastalar, bedestenler, kapalı çarşılar, sandukalar, siteller, sinagoklar, bazilikalar, kiliseler, manastırlar; külliyeler, eski anıt ve duvar kalıntıları; freskler, kabartmalar, mozaikler ve benzeri taşınmazlar; taşınmaz kültür varlığı örneklerindendir. Tarihi mağaralar, kaya sığınakları; özellik gösteren ağaç ve ağaç toplulukları ile benzerleri; taşınmaz tabiat varlığı örneklerindendir.

2863 SAYILI KANUNA GÖRE KORUNMASI GEREKLİ TAŞINIR KÜLTÜR VE TABİAT VARLIKLARI:

Madde 23 – Korunması gerekli taşınır kültür ve tabiat varlıkları şunlardır:

a) (Değişik: 17/6/1987 – 3386/9 md.) Jeolojik, tarih öncesi ve tarihi devirlere ait, jeoloji, antropoloji, prehistorya, arkeoloji ve sanat tarihi açıların- dan belge değeri taşıyan ve ait oldukları dönemin sosyal, kültürel, teknik ve ilmi özellikleri ile seviyesini yansıtan her türlü kültür ve tabiat varlıkları;
Her çeşit hayvan ve bitki fosilleri, insan iskeletleri, çakmak taşları (sleks), volkan camları (obsidyen), kemik veya madeni her türlü aletler, çini, seramik, benzeri kab ve kacaklar, heykeller, figürinler, tabletler, kesici, koruyucu ve vurucu silahlar, putlar (ikon), cam eşyalar, süs eşyaları (hülliyat), yüzük taşları, küpeler, iğneler, askılar, mühürler, bilezik ve benzerleri, mas- keler, taçlar (diadem), deri, bez, papirus, parşümen veya maden üzerine yazılı veya tasvirli belgeler, tartı araçları, sikkeler, damgalı veya yazılı levhalar, yazma veya tezhipli kitaplar, minyatürler, sanat değerine haiz gravür, yağlıboya veya suluboya tablolar, muhallefat (religue’ler), nişanlar, madalyalar, çini, toprak, cam, ağaç, kumaş ve benzeri taşınır eşyalar ve bunların parçaları, Halkın sosyal heyetini yansıtan, insan yapısı araç ve gereçler dahil, bilim, din ve mihaniki sanatlarla ilgili etnografik nitelikteki kültür varlıkları. Osmanlı Padişahlarından Abdülmecit, Abdülaziz, V. Murat, II. Abdülhamit, V.Mehmet Reşat ve Vahidettin ve aynı çağdaki sikkeler, bu Kanuna göre tescile tabi olmaksızın yurt içinde alınıp satılabilirler Bu madde kararına girmeyen sikkeler bu Kanunun genel hükümlerine tabidir.

b) Milli tarihimizdeki önemleri sebebiyle, Milli Mücadele ve Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşuna ait tarihi değer taşıyan belge ve eşyalar, Mustafa Kemal ATATÜRK’e ait zati eşya, evrak, kitap, yazı ve benzeri taşınırlar.

ARKEOLOJİNİN METODU

Arkeoloji, eski çağlara ait insan topluluklarının ürünü olan her şeyi toplar, sınıflandırır; bulunuş durum ve yerlerini de göz önüne alarak sonuç çıkarır. Arkeoloji uygulamalı bir bilimdir. Bu özelliği ile Zooloji ve Botanik’le benzeşir. Botanik nasıl bitkileri, Zooloji nasıl hayvanları toplayıp, tamamlayarak, sınıflandırırsa; arkeoloji de eski kültür kalıntılarını toplar, tanımlayıp, sınıflandırarak, ait oldukları kültürleri ve zamanlarını belirler. Arkeolojik bir çalışmanın aşamaları şöyledir:

1. YÜZEY ARAŞTIRMASI:

Arama bir arkeologun isidir. Yeraltında bulunan eski kültür kalıntılarını çıkarmada titiz bir çalışma yapmak gerekir. Arkeolojik Yerleşmelerin bulunması, belgelenmesi ve bunların herhangi bir kazı işlemine başvurulmadan bilimsel yöntemlerle incelenmesi, toprak üstündeki kalıntılarının elde edilip yorumlanmasına ” yüzey araştırması ” denir. Henüz bilinmeyen arkeolojik yerler, açık arazide yürüyerek ya da araba ile dolaşılarak bulunur. Amaçlı olarak yapılan bu araştırma, arkeolojik yüzey araştırmasının gerekli bir bölümüdür ve çalışmanın ilk basamağını oluşturur. Toprak üstü arama-yüzey araştırması- çeşitli merkezler üzerinde uygulanabilen bir yöntemdir.

Yüzey araştırması tek arkeolog tarafından yapılabileceği gibi bir ekip tarafından da yapılabilir. Yüzey araştırması da tıpkı arkeolojik kazıda olduğu gibi Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü’nün izni ile yapılır. Araştırmayı yapan kişi veya ekip araştırma sonucu raporunu Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü’ne sunar.

YÜZEY ARAŞTIRMASI NERELERDE YAPILIR ?

a) HÖYÜK:

Arapların “tell” ya da “tal”,Perslerin “tepe” diye adlandırdıkları höyükler, eski yerleşmelerin yıkılması veya doğal tahribi sonrasında onların kalıntılarıyla oluşmuş doğal olmayan tepeciklerdir. İlk çağlarda insanlar henüz yerleşik düzende yasamadıklarından, çoğunlukla da ağaç kovuklarında ve mağaralarda barındıklarından höyüklere rastlanmaz. Ancak Neolitik çağdan itibaren kurulan toprağa bağımlı yerleşmeler, çeşitli felaketlerle yıkılıp yok olurlar; zamanla bunların düzeni tabii olarak bir toprak katmanıyla kaplanır. Çoğu zaman da bu yıkıntının üzerine başka bir topluluk gelip yerleşir veya yıkılan kentin eski sahipleri şehri tekrar yeni baştan imar ederler. Hep aynı yere gelip yerleşmesinin nedenleri arasında, yörenin coğrafi özellikleri, iklim şartları ve toprak verimliliği ile su durumu basta gelmektedir. İste, bu tür Kültür kalıntılarının bulunduğu tepeler höyük karakteri taşırlar. Örneğin, Çanakkale’nin 25 km. güneyindeki Troia’da, bilimsel kazılar sonucu 9 katli bir yerleşimin varlığı kesin olarak saptanmıştır. Diğer bazı örnekler olarak Çorum-Alacahöyük ve Karahöyük, Kayseri-Kültepe, Keban yöresindeki Norşuntepe ile Kuzey Suriye’deki Tell Halaf, Tell Tayinat, Til Barsip sayılabilir.

b. AKROPOL:

“Akro” (yüksek), “Polis” (şehir) kelimelerinden türetilmiş akropol, yüksek ve savunulması kolay tepeler üzerinde kale anlamındadır. Bu kale içinde yönetici krallığa ait çeşitli sosyal ve dinsel yapılar yer alır. Akropol Kral??ın korunmasına ayrılmıştır; halk ise akropolün eteğinde yaşamını sürdürür. Örnek olarak, Atina Akropolü, Bergama Akropolü ve Priene Akropolü gösterilebilir.

c. DÜZ ARAZİ YERLESMELERİ:

Düz yerleşmelerdeki asal özellik sur duvarlı kalelerdir. Özellikle savunma amacıyla sağlam yapılı surlar ve yerleşme olarak da tepe sırtları seçilmiştir. Akropol krallığı temsil ettiği için halk daha çok ovadaki tarlaların bulunduğu düz arazide yasardı. Düz arazi yerleşimlerine örnek gösterebileceğimiz Zincirli ve Kargamış’ta kaleler bazı kısımlarında çift sur duvarlarıyla çevrelenmiştir.

d. KURUMUŞ NEHİR YATAĞI:

Yöreye ait seramik ve benzeri tasınmış malzemeyi derleyebilmek, ayrıca toprak altı tabanlaşma konusunda kısıtlı da olsa bir fikir sahibi olmaya yönelik, yüzeyde yapılan araştırmaların bir bölümünü kapsar.

e. TÜMÜLÜS:

Bunlar önemli kişilere, özellikle de kral ve prenslere ait mezar yapılardır. Gerek Tümülüs, gerekse höyük dış görünüş olarak birer “yapay tepecik”ten oluşmuştur. Farklılık içyapıdaki kuruluşlardır. Tümülüslerde önce mezar odası düz bir alan üzerine inşa edilir. Daha sonra üzeri kapatılarak dev bir toprak yığınıyla örtülür. Bu yapı tarzıyla hem mezarın yeri bir tepecikle belirlenmiş olur, hem de mezar odası soyguncuların dıştan gelecek tehlikelere karsı korunmuş olur. Örnek olarak, Frigler’in “Midas’ın Mezarı” diye anılan Gordion Büyük Tümülüs’ü gösterilebilir. Anadolu’da Tümülüslerin en yoğun rastlandığı yöre ise Lydia’dır.

f. KURGAN :

Orta Asya’daki Türk mezarlarına Kurgan denilmektedir. Yer yüzeyinden aşağıya doğru 1-1,5 m. derinliğinde açılan dikdörtgen çukurlara ölü ve sevdiği eşyaları gömüldükten sonra üzeri kalasla kapatılan bu mezarlar Güney Sibirya’da Altay dağları eteklerinde Pazırık’da bulunmuştur. Rus arkeoloğu Rudenko tarafından yapılan arkeolojik kazılarda M.Ö. IV. ve III. Yüzyıldan kalma kurganlar açığa çıkartılmıştır. Bu kurganlarda, Hunlardan kalma bir çok eşya ve buzlar içinde binlerce yıl bozulmayan insan ve hayvan ölüleri bulunmuştur. Leningrad Ermitage Müzesi’nde saklanan bu eserler arasında halı, kumaş, renkli keçe aplike örtüler, hayvan kavgaları ve insan figürleri ile süslü çok zengin tekstil işleri, tüm koşum takımlarıyla birlikte atlar, bizlere Hun Sanatı hakkında önemli bilgiler vermekte, insan ölülerinin mumyalandıktan sonra gömüldüğünü göstermektedir.

g. NEKROPOL:

Yüzey araştırmasının yapılabileceği bir diğer saha ise nekropollerdir.” Nekro” (ölüler) ve “Polis” (şehir) kelimelerinden türetilmiş nekropol mezarlıkları kapsar. Genellikle kent dışında, bazen de ana kapının hemen yakinin da yer alırlar; Assos ve Termessos’ta olduğu gibi.

2. BULMA:

Araştırmacı, yüzeyde yaptığı çalışmalar sonucunda bazı verileri toplar. Bunların basında seramik eşya, kirik çanak-çömlek parçaları; küçük buluntularla sikkeler ve süs malzemesi gelir. Seramik eşya kırıldıktan sonra bir daha kullanılmadığı için, ayrıca hemen her yerleşimde bol miktarda ele geçmesi dolayısıyla geçmiş kültürlere ait ipuçları bulmada büyük önem taşır. Arkeologun yüzey araştırması sonucunda elde edebildiği bulgular değerlendirilir ve sonuçta, ilgili yerleşimde kazıya gerek olup olmadığına karar verilir. Eğer Araştırılan sahada seramik bulgu yoksa bu orada kazı yapılamaz anlamına da kesinlikle gelmez. Bazen bir sikke, bazen de bir mühür ya da yazıt parçası bile oranın önemini göstermeye yeterlidir.

3. KAZI:

Kazı: Önceden topografik haritası çıkarılmış ve sınırları belirlenmiş arkeolojik alanlarda, yetkili makamlardan alınacak izinle bilimsel sorumluluğa sahip kişilerin yapacağı “kazma” işlemidir. Arkeolojik kazılar amaçlarına göre 5’e ayrılır:

1. Planlı Kazılar :

En az doktora yapmış öğretim üyesi arkeologlar tarafından yıllara yayılan bilimsel kazılardır. Bu kazıların amacı, arkeolojik yerleşmeyi en iyi ve en doğru biçimde kazmak, buluntuları en iyi biçimde çıkarmak ve değerlendirmektir.

2. Kurtarma Kazıları .

Baraj, otoyol ya da herhangi bir inşai faaliyetin olacağı alanlardaki arkeolojik yerlerde yapılır. Bir iki yıl içerisinde çıkarılan eserler müzeye taşınarak inşaata devam edilir. Bulan eserin önemi ve yayıldığı alanın büyüklüğüne göre bazen inşaata izin verilmez ve kazı planlı kazıya dönüşebilir. Keban, Karakaya, Atatürk, Birecik ve Karkamış Barajlarının göl alanları içerisinde kurtarma kazıları yapılmıştır.

3. Rastlantısal Kazılar.

Adında da anlaşılacağı üzere rastlantı sonucu ortaya çıkan eserlerin bulunduğu alanlarda yapılır. Güney Fransa’daki Paleolitik çağın ünlü “Lascaux
Mağarası”, 1940’da dört öğrencinin kökünden sökülmüş bir ağacın oluşturduğu çukuru incelemeye kalkışması üzerine ortaya çıkmıştır. Erzincan Altıntepe’deki Urartu yerleşmesinin ortaya çıkarılması da bir çifçinin bulduğu birkaç parça çmlek yardımıyla olmuştur.

4. Define Kazıları.

Definecilerin Müze Müdürlüklerine başvurusu ile Müze denetiminde yapılan resmi kazılardır. Kazı definecinin gösterdiği bir noktada yapılır. Kazı masrafı defineci tarafından karşılanır. Kazı sonunda kazı alanı eski durumuna getirilir. Define kazıları arkeolojik alanlarda yapılmaz. Kazı sonunda elde edilen buluntuların değeri bir komisyon tarafından takdir edilir ve yasada belirlenen oranda bu değerin bir bölümü defineciye verilir.

2863 SAYILI YASAYA GÖRE DEFİNE ARAMA:

Defineci Kimdir, Nasıl Olmalıdır

Define, toprak altına saklanmış madeni para, külçe altın, gümüş ve kıymetli eşya olarak nitelendirilebilir. Defineci ise önceden saklanmış hazineleri bulmaya çalışan insandır.

Madde 50 – Define aramak isteyenlere, bu Kanunun 6 ncı maddesinde korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlığı olarak belirtilen yerler ile tespit ve tescil edilen sit alanları ve mezarlıklar dışında, Kültür ve Turizm Bakanlığınca define arama ruhsatnamesi verilebilir.

Define aramak isteyenlere aynı süre içinde birden fazla yerde arama izni verilemez. Define arama izni, başkalarına devredilemez. Bu iş için bir başkası tevkil olunamaz. Define aramada, Kültür ve Turizm Bakanlığından ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarından temsilci olarak gönderileceklerin yolluk ve yevmiyeleri ile zaruri giderleri arayıcı tarafından karşılanır. Bu iş için gerekli olan ödenek, Bakanlıkça, define arayıcısından peşinen tahsil edilip bir Devlet bankasına yatırılır. Arama ruhsatının verilmesi, define arayıcıdan istenecek belgeler, aramanın yapılması, çıkan defineden arayıcıya tanınacak haklar, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Maliye Bakanlığının birlikte düzenleyeceği yönetmelikte belirtilir.

5. Kaçak Kazılar.

Eski eser kaçakçıları tarafından yasal olmayan ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat varlıklarını Koruma Kanununda suç sayılan kazılardır.

2863 SAYILI YASADA ARAŞTIRMA, SONDAJ VE KAZI İZNİ

Madde 35 –
Bilimsel ve mali yeterliği Kültür ve Turizm Bakanlığınca takdir ve kabul olunan Türk ve yabancı heyet ve kurumlara araştırma izni, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından; sondaj ve kazı yapma izni Kültür ve Turizm Bakanlığının tek- lifi üzerine, Bakanlar Kurulu kararı ile verilir, Kültür ve Turizm Bakanlığı elemanları veya bu Bakanlıkça görevlendirilecek Türk bilim adamları tarafından yapılacak araştırma, sondaj ve kazılar, Kültür ve Turizm Bakanlığının iznine bağlıdır. Askeri yasak bölgelerde yapılacak araştırma, sondaj ve kazı için gerekli ruhsatname, Genelkurmay Başkanlığının iznini müteakip, sözü geçen heyet ve kurumların göstereceği uzmanlar adına düzenlenir. Kültür ve Turizm Bakanlığınca haklı görülebilecek sebep olmadıkça heyet ve kurumlar ruhsatnamedeki üyelerini değiştiremezler.

Su altında korunması gerekli kültür ve tabiat varlıklarının bulunduğu bölgeler, ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapılarak Kültür ve Turizm Bakanlığınca tespit edilir ve Bakanlar Kurulu kararı ile yayımlanır. Bu bölgelerde, sportif amaçlı dalış yapmak yasaktır, ikinci fıkra hükümlerine göre izin almak şartıyla araştırma ve kazı yapılabilir.

Bakanlıkça görevlendirilecek Türk bilim adamları tarafından yapılacak araştırma, sondaj ve kazılar, Kültür ve Turizm Bakanlığının iznine bağlıdır. Askeri yasak bölgelerde yapılacak araştırma, sondaj ve kazı için gerekli ruhsatname, Genelkurmay Başkanlığının iznini müteakip, sözü geçen heyet ve kurumların göstereceği uzmanlar adına düzenlenir. Kültür ve Turizm Bakanlığınca haklı görülebilecek sebep olmadıkça heyet ve kurumlar ruhsatnamedeki üyelerini değiştiremezler.

Su altında korunması gerekli kültür ve tabiat varlıklarının bulunduğu bölgeler, ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapılarak Kültür ve Turizm Bakanlığınca tespit edilir ve Bakanlar Kurulu kararı ile yayımlanır. Bu bölgelerde, sportif amaçlı dalış yapmak yasaktır, ikinci fıkra hükümlerine göre izin almak şartıyla araştırma ve kazı yapılabilir.

2863 Sayılı Yasaya Göre Kazı İzninde Usul:

Madde 37 – Aynı kazı heyetine veya şahsa, aynı süre içinde Kültür ve Turizm Bakanlığınca yapılan kurtarma kazıları dışında, birden fazla yerde kazı ve sondaj izni verilemez. İzin verilmesi, araştırma, sondaj ve kazının yapılması, elde edilecek kültür ve tabiat varlıklarının muhafaza şartları, bu eserler üzerinde araştırma, sondaj, ve kazı sahiplerine tanınacak diğer haklar bir yönetmelikte tespit olunur.

Kazı İzninin Devredilmeyeceği:

Madde 38 – Türk ve yabancı bilim kurumlarına veya onların adına hareket eden kişilere verilen kazı ve sondaj ruhsatnameleri ile araştırma izni, Kültür ve Turizm Bakanlığının izni olmadan devredilemez. Bu iş için bir başkası tevkil olunamaz.

Araştırma, Sondaj Ve Kazı İzninin Hükümsüzlüğü:

Madde 39 – Kültür ve Turizm Bakanlığınca kabul edilen haklı bir sebep gösterilmeden, ruhsatname tarihinden itibaren, en çok altı ay içinde başlanılmayan araştırma, kazı ve sondajlara ait izin ve ruhsatnameler, hükümsüz sayılır. Araştırma, sondaj ve kazı çalışmaları, makul bir sebep gösterilmeksizin iki aydan fazla tatil edilemez. Bu süreyi geciktirenlerin izin ve ruhsatnameleri iptal edilmiş sayılır. Ayrıca, bu Kanun hükümlerine aykırı hareket edenlerin ruhsatnameleri iptal edilir ve bu gibilere, daha sonra izin ve ruhsat verilmez.

Araştırma, Sondaj Ve Kazı İzninde Süre:

Madde 40 – Kazı ve sondaj ruhsatnameleri ile araştırma izni bir yıl için geçerlidir. Ruhsatname ve izin süresinin sonunda heyet başkanı kazıya, sondaj ve araştırmaya devam edildiğini, yazılı olarak bildirdiği takdirde, bu hak her yıl müracaat şartı ile gelecek yıllarda da müracaatçı için saklı tutulur.

Kazıdan Çıkan Eserlerin Müzelere Nakli:

Madde 41 – Kazılarda meydana çıkan bütün taşınır kültür ve tabiat varlıkları, kazı yapan heyet ve kurumlar tarafından her yıl yapılan kazı sonunda Kültür ve Turizm Bakanlığının göstereceği Devlet müzesine naklolunur. Kazı ve sondaj araştırmalarında elde edilen insan ve hayvan iskeletleri ile bütün fosiller, Kültür ve Turizm Bakanlığınca uygun görüldüğü takdirde, tabiat tarihi müzeleri ile üniversitelere veya ilgili diğer Türk bilim kurumlarına verilebilir. Ayrıca, kazı ve sondaj araştırmalarında elde edilen askeri tarihle ilgili her türlü taşınır kültür varlığı, Genelkurmay Başkanlığının uygun görüşü ile, Kültür ve Turizm Bakanlığınca askeri müzelere devredilir.

Yayım Hakkı:

Madde 43 – Kazı, sondaj ve araştırmalarda, meydana çıkacak olan varlıkların yayım hakkı, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu hükümleri gereğince, kazı, sondaj ve araştırma izni alan heyet ve kurumlar adına, kazı, sondaj ve araştırmayı fiilen idare edenlere aittir. Kazı başkanları, her kazı dönemi sonunda, Kültür ve Turizm Bakanlığına bilimsel bir rapor vermekle yükümlüdürler. Kazının bitiminden itibaren, kazı dönemi çalışmalarına ait bilimsel raporlarını en geç iki yıl, nihai bilimsel raporlarını ise beş yıl içinde yayımlamayan kazı heyetlerinin kazı, sondaj ve araştırmalarda buldukları kültür ve tabiat varlıkları üzerindeki her türlü yayım hakkı Kültür ve Turizm Bakanlığına geçer. Kültür ve Turizm Bakanlığı adına yapılan kazı, sondaj ve araştırmalara ait bilimsel raporlar, kazı başkanlığınca, yayımlanacak şekilde hazırlanır. Kültür ve Turizm Bakanlığı bunlardan gerekli görülenleri yayımlar. Kültür ve Turizm Bakanlığınca uygun görülecek mazeretler dışında, yukarıda açıklanan süre içinde son raporlarını yayımlamamış bulunan heyet ve kişilere yeni bir kazı için ruhsatname verilmez.

Korunma Ve Çevre Düzenlemesi:

Madde 45 – Kültür ve Turizm Bakanlığının izni ile yapılan kazılarda ortaya çıkan taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının bakım, onarım ve çevre düzenlemeleri ile taşınır kültür ve tabiat varlıklarının bakım ve onarımları kazı baş-kanlığınca yapılır.

Araştırma, Kazı Ve Sondajların Geçici Olarak Veya Tamamen Durdurulması:

Madde 46 – Bu Kanun hükümlerine aykırı olarak yapılan kazı, sondaj ve araş- tırmalar, Kültür ve Turizm Bakanlığınca geçici olarak veya tamamen durdurulur.

KAZI TEKNİĞİ

Her Kazıda Uyulması Zorunlu Teknik Kurallar:

1. Kazı sahasının saptanması: Kazı yapaılacak alan tek bir kişi tarafından ya da bir ekip tarafından seçilir.

2. Araştırma: Kazı yapılacak alanın seçilmesinden sonra bu alanda araştırma yapılır. İlk aşamada kazı alanının topografik bir planı çizilir. Kazılacak yerler bu planda 5×5 m. ebadında kareler ayrılır. Bu kareler numaralanır. Her kare arasında 1 m. masefe bırakılır. Bu karelerin her birine açma denir.

3. Buluntuların incelenmesi: Kazı alanındaki buluntuların hangi karelere geldiği araştırılır. Bunun ardından kazıya başlanacak karelere karar verilir.

4. Kazı Sistemi: Kazı yerinin topoğrafik yapısına göre en sağlıklı ve kolay kazı sistemlerinin neler olduğuna karar verilir.

5. Lojistik İşler: Kazı sırasında doğabilecek tüm sorunlar göz önünde tutularak bu sorunlar önceden çözümlenir.

6. Kazı Ekibinin Kurulması: Kazı yerinin kültür özelliklerine göre Kazı başkanı tarafından arkeologların çoğunlukta olduğu bir kazı ekibi kurulur.

Kazı Teknik Ekibi Şu Üyelerden Oluşur:

  • 1. Kazı Başkanı
  • 2. Kazı Başkan Yardımcısı
  • 3. Arkeologlar
  • 4. Mimar
  • 5. Epigraf
  • 6. Sanat Tarihçi
  • 7. Jeomorfolog (Günümüzdeki yer şekillerinden elde edilen verilere
  • dayanarak, geçmişteki yer şekillerinin gelecekteki durumunu açıklayan
  • kişidir)
  • 8. Bizantolog
  • 9. Numizmat (Para bilimi ile uğraşan kişi).
  • 10. Zoolog
  • 11. Botanikçi
  • 12. Restoratör
  • 13. Fotografçı
  • 14. Bakanlık Temsilcisi
  • Bu bilimsel ekipten başka, teknik hizmetle ilgili yardımcılar, mutfak sorumlusu,
  • şoför, kazı evi ve kazı yeri bekçisi ve mutemet kazıda görev alır.

2863 SAYILI YASAYA GÖRE ARAŞTIRMA, KAZI VE SONDAJDA KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞINCA GÖREVLENDİRİLECEK UZMANLARI

Madde 48 – Yabancı heyet ve kurumlar tarafından yapılan araştırma, kazı ve sondajlarda Kültür ve Turizm Bakanlığı Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü uzmanlarından bir veya birkaç temsilci bulunur. Türk heyet ve kurumlarınca yapılan araştırma, kazı ve sondajlara Kültür ve Turizm Bakanlığı adına yetkili bir uzman katılır. Temsilci ve uzmanların seçimi ve görevleri, yönetmelikle belirlenir. Türk heyet ve kurumlarınca yapılan kazılara katılacak Kültür ve Turizm Bakanlığı uzmanlarının yol masrafları, yevmiyeleri ve zaruri giderleri, 6245 sayılı Harcırah Kanunu hükümlerine göre Kültür ve Turizm Bakanlığınca ödenir. Yabancı kurum ve heyetler tarafından yapılan araştırma, kazı ve sondajlarda görevlendirilecek Kültür ve Turizm Bakanlığı temsilcilerine ödenecek olan yol masrafları, yevmiye, temsil ödeneği ve su altı dalış tazminatı, kazı başkanlığından Kültür ve Turizm Bakanlığınca peşinen tahsil edilip bir Devlet bankasına yatırılır. Temsil ödeneğinin miktarı, her yıl Kültür ve Turizm Bakanlığınca tayin edilir.

ARKEOLOJİK KAZI İŞLEMİ

Çağdaş kazıların nasıl yürütüldüğünü daha iyi anlayabilmek için, Roma dönemi bir evin yapılış öyküsünü örnek almak iyi bir yol olabilir.

Çünkü arkeologlar günümüzde Roma dönemi bir evi ortaya çıkarmak üzere kazıya başladığında, bu öyküyü sondan başa doğru yeniden kurmaktadır. Roma dönemin yapı ustası, bir evi yapmaya giriştiğinde önce toprağı temizler, ardından temel çukurlarını kazar. Sonra, mozaiklerle resimler ya da motifler yaparak zemini döşer. Duvarları örüp üstünü bir çatıyla kapatır. Ev artık oturulacak hale gelmiştir ve insanlar gelip yerleşirler. Ustanın cebinden düşen bir metal para evin temelinde kalabilir. Evde yaşayanlar bazı küçük eşyalarını evde yitirebilir. Kırılan çanak çömlek parçaları çöp çukuruna atılır. Böylece evde yaşayanların öteberileri kıyıda köşede kalabilir. Arkeolojide bu süreç yerleşme dönemi olarak adlandırılır. Daha sonra bir savaştan dolayı insanlar yaşadığı evi terk etmek zorunda kalabilir, ev bir depremde çökebilir. Artık içinde insanın yaşamadığı evin zamanla tamamen çöker; ahşap kısımları çürür, duvarlar yıkılır. Aradan uzun yıllar geçince de ev bütünüyle toprağın altında kalır. Aradan yüzyıllar geçince üzerindeki toprak dümdüz olur. Burası ekili bir alan haline gelebilir ya da üzerine yine bir ev yapılabilir.

Arkeologlar önce toprak altında böyle bir evin varlığını saptar. Kazı alanının tümünü ya da çevresini ince çelik çubuklarla çevirir. Bu, kazı boyunca yapılacak ölçümlerin doğruluğu, çıkarılacak plan ve sonuçların güvenilirliği için gereklidir. Artık sıra, çatıdan temele doğru bütün tabakaları tek tek özenle kaldırmaya gelmiştir. İlk tabakaya ulaşıncaya değin kazı makineleri kullanılabilir. Ama ilk tabaka kaldırılınca, artık kazıda yalnızca sivri uçlu mala, kürek ve kova kullanılır. Kazı sırasında ortaya çıkarılan duvarlar, ocaklar, fırınlar ve insan yapımı öbür yapılar örselenmeden birbirinden ayrılır. Arkeologlar bütün bunları inceler ve ayrıntılı notlar tutar. Ele geçen eşyalar tek tek özenle temizlenir ve bulundukları tabakayı belirtecek biçimde numaralanır. Eşyaların üzerinde o dönemin hükümdarının resimleri varsa, bu eşyanın yapılış tarihini saptamayı kolaylaştırır. Ama buluntular daha eski dönemlerden kalmış, yazısız ve resimsiz de olabilir. Ayrıca başka döneme ait eşya o tabakadaki eşyayla karışmış olabilir. Böyle durumlarda kesin tarihlendirme yapılırken, bir üst tabakaya hiç dokunulmamış olması gerekir.

Kazıyı yapan kişi, bu evin yapıldığı, değiştirildiği ya da yıkılmaya bırakıldığı tarihleri saptar. Ayrıca evde yaşamış olanların ne gibi özellikleri olduğunu ve yaşam biçimlerini ortaya çıkarabilir. Örneğin bir çiftlik eviyse, çevresinde tarlalar, otlaklar ve korular bulunacağını bilir. Buradaki bitki, tohum, polen ve tahıl kalıntıları, çevrenin o zamanki bitki örtüsünü gösterir. Hayvan kemikleri, burada yaşamış insanların yedikleri etin cinsini anlamamızı sağlar. Kullandıkları araç gereçler insanların günlük yaşamları hakkında bilgi verir.

Kentlerde kazı çalışmaları, açık alanlardaki kazılardan daha zor ve karmaşıktır. İnsanların yüzyıllardır yaşamakta oldukları kentlerde kazılar yıllarca sürebilir. Öte yandan bir kalıntının varlığı saptansa bile, bu mevcut yapıların ya da sokakların altında bulunacağından kazı yapma olanağı da yoktur. Bu gibi nedenlerden dolayı büyük kentlerde daha az kazı yapılmaktadır. Yapıların ortaya çıkarılmasında kullanılan yöntemler, Roma yolları, kanallar, surlar gibi öteki alanlarda yapılan arkeolojik kazılarda kullanılmaz. Bu tür kazılarda birbiri üzerine binen bütün katmanların görülebileceği bir kesit elde edilmeye çalışılır.

BULUNTULARIN DEĞERLENDİRİLMESİ

1. Kazı yerinde: Buluntuların çıktığı andaki durumları her aşamada yazı, ölçüm, çizm ve fotoğraflarla tespit edilir. Kazıda çıkan toprak elenir. Toplanan parçalar açma numaralarına göre sınıflandırılır. Kazı sırasında çıkan mimari kalıntıların planları çizilir, fotoğrafları çekilir. Daha sonra bir alt tabakaya bakmak için bu kalıntılar kaldırılır.

2. Kazı Evinde: Kazı yerinde çıkan taşımnabilir tüm buluntular kazı evine getirilir. Bunlar uygun biçimde yıkanarak ve fırçalarla temizlenir. Üzerlerine kazı yerinin adı, buluntu yılı, açma ve tabaka numaraları çini mürekkebi ile yazılır. Kazı sonunda tüm bu buluntular fotoğrafları ve teknik tanımları ile kazı envanter defterine işlenir.

3. Üniversitede yayına hazırlık: Kazıda bulunan eserlerin çizimleri yapılıp, fotoğrafları çekilir. Kazı genel planına buluntu yerleri işlenir. Kazı başkanı tarafından ayrıntılı tanımları ve tarihlemeleri yapılır. Kazı raporu halinde Kültür ve Turizm bakanlığına sunulur. Bilimsel yayınlarla arkeoloji
dünyasına tanıtılır. Kültür ve Turim Bakanlığı tarafından her yıl düzenlenen ve tüm kazı başkanları ile arkeologların katıldığı “Kazı Sonuçları Sempozyumu”nda bilim dünyasına sunulur.

KAZIDA ÇIKAN ESERLERIN KORUNMASINA YÖNELIK ÇALIŞMALAR

1. RESTORASYON: Taşınır ya da taşınmaz kültür varlıklarının bozulmuş ve tahrip olmuş kısımlarını temizleyerek onarıp yenileştirmek demektir. Bu işi yapan kişilere Restoratör denir. Türkiye’deki üniversitelerde Taşınmaz Kültür Varlıkları restorasyon bölümlerinin yanında son yıllarda Taşınır Kültür Varlıkları Restorasyonu bölümleri açılmıştır.

2. RESTİTÜSYON : Kırılarak ya da yıkılarak önemli bir kısmı kaybolmuş taşınır ya da taşınmaz kültür varlığının benzerlerine ya da fotoğraflarına dayanılarak çizimi işne denir.

3. REKONSTRÜKSİYON : Önemli bir kısmı yıkılmış, anıtsal ölçüdeki taşınmaz kültür varlılarının ele geçen parçalarıyla tekrar kurulup aya kaldırılması işlemidir.

4. KONSERVASYON : Konserve etmek, dondurmak demektir. Bozulmuş bir eserin kimyasal yöntemlerle daha da bozulmasını önlemek amacıyla yapılan işleme konservasyon denir. Bu işle uğraşan kişiye Konservatör denir.

ARKEOLOJİK BULUNTULARI TARİHLENDİRME (KRONOLOJİ) YÖNTEMLERİ

Arkeolojik kazı sonucunda elde edilen buluntunun tarihlemesinin yapılması gerekmektedir. Tarihleme için çeşitli yöntemler geliştirlmiştir. Metotlu bir kazıyla ele geçen bir buluntunun tarihi bulunduğu katmana göre az çok yapılabilir. Ancak heyelan ya da depremle karışmış olan katmanlardan elde edilen bıuluntuların tarihlemesi çeşitli yöntemlerle yapılır.

1. Relative (Nisbi -Yaklaşık) Kronoloji: Buluntunun ait olduğu tarihin benzer buluntular yardımıyla yaklaşık olarak tespit edilmesine denir.

2. Absolute (Kesin) Kronoloji: Buluntunun önerilen tarihinin eser üzerindeki
yazı ya da yazılı-resim ile kesin olmasıdır.

3. Olympiadlar: Olympiadlar, Eski Yunan’da Tanrılar (özellikle Baştanrı Zeus) onuruna her dört yılda bir düzenlenen genel spor oyunlarıdır. Bilinen ilk Olympiad M.Ö. 776 yılının Haziran ayında yapılmış, M.S. 394 yılına kadar sürmüştür. Olympiad oyunları Olympiad Yılı Takvimi’ne dönüştürlmüştür. Özellikle seramik kaplar üzerinde rastladığımız bazı yazıtlarda , kabın kaçıncı Olympiad’a adandığı yazılı olduğundan tarihini hesaplamak kolay olmaktadır

4. Dendrokronoloji: Amerikalı A.E. Douglass tarafından bulunan, ağaç gövdelerinin enine kesitinde görülen yıllık halka tabakalarının incelenmesine dayanan tarihlendirme yöntemidir. Ağaçlar her yıl gövdesinde yeni bir halka oluşturur. Bu halka bol yağışlı yıllarda kalın, az yağışlı yıllarda ince olur. Douglass eski evlerde kullanılan ağaçlardan özel bir teknikle kesit alarak, üzerlerindeki halkaları sayıp yaoıların tarihini saptamayı başarmıştır.

5. İnsitu: Bir buluntunun orijinal olarak, ilk kullanıldığı ya da ilk yapıldığı yerde, ilk biçimiyle ele geçirilmiş olmasına “insitu buluntu” adı verilir. Bu tip buluntu tarih belirleme açısından önem taşır.

6. Karşık Buluntu: Aynı yerde, örneğin bir mezar içinde değişik tür ve dönemlere ait eserlerin toplu esere “Karışık Buluntu” denir. Bu durumda zamanı bilinen bir esere göre bilinmeyenler de relative Kronoloji (Yaklaşık tarihleme) yöntemiyle tespit edilebilir.

7. Potasyum Argon Metodu (KA): Radyoaktif olan bir maddenin (potasyumun) radyoaktif olmayan Argon40 gazına dönüşmesi olayıdır. Özellikle jeolojik tabakalar içinde bulunan fosil kalıntılarına uygulanır. 100.000 yılı aşkın volkanik kayalara da uygulanmaktadır.

8. Radyokarbon Metodu (C-14): 1955′ te Amerika’da Chicago Üniversitesi’nde W. Libby ve arkadaşları bu metodu uygulamışlardır. Bu tarihten itibaren en geçerli, en yaygın trihlendirme metodudur. Özellikle tarih öncesi arkeolojide kullanılır. Tüm organik maddelerde bulunan radyoaktif karbonun, bunların canlılıklarını kaybetmelerinden sonra belirli bir tempoda azaldığı gözlenmiştir. Bu oran bilindiğinden, bulunan organik maddenin yaşı, bu gözönünde tutularak bulunur. Ölçülere göre yaklaşık olarak organik maddelerin ömürlerinin yarısı boyunca yılda 5568 karbon kaybettikleri anlaşılmıştır. Bu temel üzerine hesaplar yapılmaktadır. Fakat 5568’in sonradan 5730 (yarı ömür) olduğu saptanmış, yine de eskiden vazgeçilmemiştir. Sakıncalı yanı tam doğru netice vermemesidir. Nedeni de atmosferin her zaman aynı miktarda karbon ihtiva etmemesidir.

9. Termolüminesans Metodu: Taş, keramik, cam gibi kristal yapıya sahip maddelerin içindeki enerji birikimleri ısıtıldıkları zaman, bu enerji birikimleri ışık olarak çıkar. İncelenecek madde önce ışınlarla bombardıman edilir, 100 santigraddan itibaren ısıtılır. Bunu takiben radyasyaon verilir. Elde edilen keolojik doz yıllık doza bölünerek maddenin yaşı tesbit edilir. Obsidien aletlere uygulanan hidrasyon hızına göre yaş tayini, pişmiş toprakların mıknatıslanma derecesinin ölçülmesi, fosilleşmiş kemiklerin flüor bakımından incelenmesi, flora gelişmesinin incelenmesiyle bazı arkeolojik çevrelerin tarihlerini tesbit etmeye yarayan palinoloji ya da polen analizi de (polenlerin bulunduğu tabakadan iklim anlaşılır) yine arkeolojik tarihlendirmelerde yararlanılacak yöntemlerdir. Ayrıca mimaride de bazı özellikler kronolojik bir gelişim göstererek tarihlendirmede ipucu verirler.

10. Arkeomagnetizma: Yerin magnetik alanının geçirdiği sürekli değişimden yararlanarak Yer’in yaşını belirlemeye dayanan tarihleme yöntemidir. Buralarda bulunan eserler üzerindeki demir-oksitler içeren kil ve türlerinin tarihlemesi amaçlanır.

11. Spektrografik Analiz (Isı sonucu Işıldama): Madeni eserler üzerinde uygulanan bir tarihleme yöntemidir. Ayrıca cam, fayans ve çömleklerle, obsidiyen eserlerde uygulanabilir. Isı sonucu ışıldama ilkesine dayanır.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.