Yunan (iyon) Ölü Gömme Gelenekleri ve Mezar Çeşitleri
Yunan cenaze töreni olan kedeia, uygulamanın en küçük detaylarının düzenlenmesi için öncelikli kuralları olan üç hareketten oluşan bir dramaydı. Bu üç hareket; gövdenin yatırılışı (prothesis), gömü yerine taşınması (ekphora) ve son olarak da kremasyon ve inhumasyon kalıntılarının yerleştirilmesi.
Cenaze Ayinleri
Önceleri cenaze için uygulanan ayinler çok görkemli ve şatafatlıydı fakat M.Ö 6. Yüzyılın başında Atinada Solon tarafından konulan kanunlarla buna bir düzenleme getirilmiştir. Bunların esas amacı, birinin ölü akrabasının gömülmesiyle bağlantılı olarak uygulanmış tüm gösteri biçimlerinde bir maksimum sınır oluşturmak için düzenlenmiştir. Bunların çıkarmak istediği sonuç, uygun olarak politik ya da propagandacı bir etki için böyle bir olayın sömürülmesi çabalarına da engel oluşturmuştur.
Örneğin, Solonun masraflarla ilgili kanunları mezar yanında boğa kurbanını yasaklamış; fakat diğer hayvan tipleri, koyun, kuzu, oğlak, kuş ve keklik gibi türler yaygın bir özellik göstermiştir. Boğalara istisna koşullarda izin verilmiştir. izin verildiği durumda hayvan, kanının toprağa gitmesi ve ölülerin ruhlarını yatıştırması amacıyla bir açma üzerinde (eschara) öldürülmüştür.
Bu sunular ölü yemeğinin bir kısmını oluşturmuş ve yemek de ateşte yakılan kurban şeklinden yapılmıştır. Ölüye sunu içinde diğer yaşam süresince kullanışmış lirler, kurdeleler, çelenkler ve giysiler gibi eşyalar da yer almıştır. Sunularla bağlantılı olarak önemli bir yenileşme olgusu da gözlenmiştir. Ölüyü toprağa gömme ve meyve, tahıl ve çiçek sunuları yapılmasıyla, toprağın, her şeyin anası ve iyileştiricisi olması dolayısıyla yaşam hediyesini geri ödeyeceğine, böylelikle de doğurganlığın ilerlediğine inanılmıştır.
Salon Kanunları
Yine Solon kanunlarına göre, kortejin başında erkekler yer alıyordu kadınların da onları takip etmesi kanunlaştırılmıştı. Kendisi kadınların ekphorada da prothesisde refakat edişinde olduğu gibi benzer sınırlamalar getirmiştir. Bununla birlikte, Solon, sayıları onla sınırlanmış olması muhtemelse de, flütçülerin yasaklanmasına dair bi kural belirtmemiştir.
Cenazeler mezarlara at ya da katırlar tarafından götürülen cenaze arabalarında ya da daha sık olarak klimakophorio (merdiven taşıyanlar), nekrophorio (ölü taşıyanlar) ve taphei (gömücüler ya da mezar kazıcılar) olarak bilinen kefenciler tarafından taşınmıştır. Aslında kefenciler ölünün ailesinden üyeler de olabiliyordu fakat sonraki dönemlerde bu işler için insanlar tutulurdu. Bazen epheboi (gençler) de bu iş için özel olarak seçilirdi. Kiralanmış müzisyenler de ölüye mezara kadar, Karia müziği olduğu kesin bir müzik çalarak eşlik etmişlerdir.
Ölünün gömüde alışılagelen ayinleri alması esas tutulmuş olup, bunları uygun kişilerden alması da aynı derecede önemli görülmüştür. Sorumluluk doğrudan ailesine ait olmuş ve normal koşullarda ölünün akraba olmayan bir kişi tarafından gömülmesi de uygunsuz bir davranış olarak görülmüştür. Bununla birlikte eğer ölünün bir ailesi yoksa, ya da ailesi bunun masrafını karşılayamazsa, sorumluluk yakın bir arkadaşına ya da yüksek görevlilere düşerdi. Bir oğulun ailesini özellikle de babasını uygun bir şekilde gömmesi de özel görevlerden biri gibi görülmüştür.
Gömülmemiş ceset tanrıların gözünde bir suçken diğer tanrıların görevini de aksatır. Gömülmemiş bir ceset bulan birinin en azından onun üzerine bir avuç kum atması beklenir. Eğer bir general savaşta ölmüş birinin gömülmesinin ihmal etmişse ölüm cezasıyla suçlanmıştır. Ölünün gömülmesi Yunanlı ya da başka medeniyetten olsun düşmanlar tarafından da geri çevrilmemiş bir olaydır.
Bu amaç için gereken ateşkesin galip gelen tarafından geri çevrilmesi savaş kanunlarının ihlali anlamını taşımıştır. Eğer ele geçirilen ülke bu gömüyü gerçekleştiremiyorsa, sorunluluk galiplere verilmiştir. Kanunlara göre, çocukların, babalarının yaşamı süresince kendilerine bağlanan tüm yükümlülüklerden muaf kaldığı belli koşullar vardır. Fakat ölümlerinden sonra onların gömülmesi yükümlülüğünden hiç muaf tutulmamışlardır.
Yabancı ülkede ölmüş kişilerin külleri ülkesine getirilip bir mezara gömülmüştür. Cesedin denizde kaybolması ya da bir şekilde ülkesine getirilememesi durumunda ise onun anısına kenotaphion yani boş bir mezar ayrılmıştır.
İyonya ve şehir Devletlerinde Mezar ve Gömü Türleri
iyonya bölgesinde bugüne dek ahşap bir lahit ele geçmemiştir. Ancak, Bergama yakınlarındaki Elaiada açığa çıkan ve Hellenistik Döneme ait olan ahşap bir lahit, Batı Anadoluda bazı merkezlerde ahşap lahitlerin kullanılmış olduğunu göstermektedir.
Klazomenaide M.Ö 7. Yüzyıldan itibaren yerleşme içerisine gömüye izin verilmemiştir. Yetişkinler ve çocuklar için kullanılmış çok sayıda pithos gömü açığa çıkmıştır. Bebeklerin amphora ya da mutfak kabı içerisine gömülmesi mevcuttu. Tümülüslere rastlanılmıştır. Pişmiş toprak lahitleriyle ünlü olan Klazomenaide taş lahitlere nadiren rastlanılmaktadır. M.Ö 630 dan itibaren hem yetişkinler hem de çocuklar için lahitler üretilmiştir. Klazomenaide özenli bir şekilde bezenmiş olan lahidin kendisi de bir mezar hediyesi olarak kabul edilmiştir.
Samos taş lahitler sıklıkla kullanılmıştır. Birkaç kremasyon dışında mezar hediyeleri ve adaklar mezarın olduğu alanda değil ortak yakma alanında yakılmış ve daha sonra mezara getirilmiştir. Samosta M.Ö 7. Yüzyıldan itibaren yerleşme içerisinde gömüye izin verilmemiştir. Ancak çocuk ve bebekler belli bir döneme kadar yerleşme içerisine gömülmüştür. Minyatür vazolar mezar hediyesi olarak kullanılmıştır. Smyrna (izmir)da belli bir döneme kadar çocuklar ve bebekler yerleşim alanı içerisine (intramural) gömülmüştür. M.Ö. 7. Yüzyılın ikinci çeyreği başından itibaren çocuklar da yerleşim alanının dışına (extramural) gömülmüşlerdir. Tümülüs kullanımı mevcuttur.Smyrnada Yamanlar nekropolis alanında Tantalos tümülüsünün de dahil olduğu çok sayıda mezar ve Tümülüs açığa çıkartılmıştır. Mezarlar küçük, basit ve bezemesiz taş stellerle işaretlenmiştir. Teosda pişmiş toprak lahitler sıkça kullanılmıştır ve Tümülüs kullanımı mevcuttur.
Ephesos (Efes)da taş lahitler ve pişmiş toprak lahitler (larnaks) sıklıkla kullanılmıştır. M.Ö. 6. Yüzyılda nekropoliste hediyeler lahidin kapağı üzerine bırakılmıştır. Khios (Sakız)da taş lahitler ve pişmiş toprak lahitler (larnaks) sıklıkla kullanılmıştır. Miletos (Milet) „da taş lahitler sıklıkla kullanılmıştır.
Nekropolis Alanları
Ölüden ve ölümden korkma pek çok toplumda mevcut olan ve önlemler alınan bir konudur. Özellikle ölünün bedeni ve zaman içinde çürümesinin de yarattığı durum bu korkunun tam merkezinde yer almaktadır. Ölü ve ölüme karşı duyulan korkunun kontrol altına alınmasına dair önlemler arasında nekropollerin şehir merkezlerinden uzak alanlara konması ve mezar anıtlarının çıkış yönlerinin evlerin olduğu tarafa bakması sayılabilir.
Pek çok toplumda ölünün nereye konulacağı önemli bir konudur ve toplumun ölüm ve ölüye bakışı ile yakından ilişkilidir. Bazı toplumların inancında ölen kişi ölüler dünyasına gitmekle bu dünyada fiziksel olarak sadece bir mezar içindeki kalıntılarını bırakmakta iken bazı toplumlarda ölülerin toplumun üyeleri olarak varlıklarını sürdürmeye devam ettiğine inanılmıştır.
Ölünün nereye konulduğunun incelenmesi o toplumun ataları, çevresi ve bu çevredeki hayatına dair inanışlarıyla ilgili bilgi veren en belirgin etkinliktir. “İoniada Klazomenai, Smyrna ve Samos?tan elde edilen veriler, Kıta Yunanistan?da olduğu gibi 7. Yüzyıldan itibaren yerleşme içerisinde gömüye izin verilmediğini göstermektedir. Smyrnada Protogeometrik ve Geometrik Dönem boyunca süre gelen “çocuklar için intramural gömü uygulaması” 7. Yüzyılın ikinci çeyreği başında değişmiş ve bu dönemden itibaren çocuklarda yerleşmenin dışına gömülmüşlerdir. Klazomenai nekropolislerinde bugüne dek açığa çıkan en erken tarihli çocuk veya bebek mezarı M.Ö 630 dolaylarına aittir.
Mezarlık Alanı Seçimi
Bu dönemden itibaren ölülerin bebek ve çocuklar da dahil olmak üzere kentin dışında, kendilerine ait bir bölgede tutulmaya başladıkları anlaşılmaktadır. Samosta kent surunun dışında belirlenen kuzey ve batı nekropolislerinde yapılan kazılarda ele geçen mezarlar, alanın 7. Yüzyılın sonundan itibaren Hellenistik Dönem de dahil olmak üzere hem yetişkin hem de çocuklar için kullanılmış olduğunu ortaya koymuştur.
Mezarlık alanlarının seçiminde bazı ölçütlerin gözetildiği dikkati çekmektedir. Ulaşımın kolaylığı açısından, nekropolislerin kente ulaşan yollar üzerinde olmaları kuşkusuz önemlidir. Kentin dışına açılan bu yollar bazı durumlarda kutsal alanların da güzergahı üzerindedir. Ayrıca, tarımın büyük önem taşıdığı Antik Dönem?de yaşayanların dünyasında tarıma elverişli olmayan topraklar ölülerin kenti için ayrılmıştır”.
Aile Mezarlığı
“Ölü gömme gelenekleriyle uğraşan araştırmacıların ilk dikkatini çeken nokta, birçok yerleşmede eş zamanlı olarak kullanılmış, birden fazla nekropolis alanının varlığıdır. Mezar tipleri ve mezar hediyesi repertuarında farklılıkların görülmediği bu nekropolis alanları, kentteki farklı aile grupları tarafından kullanılmış olduğunu gösterir. Aidiyet mefhumunun önemli olduğu Eski Yunan toplumunda, kan bağını gösterme isteğinden dolayı, yalnızca farklı nekropolis alanları kullanmakla yetinilmemiştir. Birçok nekropoliste mezar grupları birbirinden farklı noktalarda öbeklenmiştir.
Bazı durumlarda belirli bir aileye ait mezar grupları duvarla çevrilerek sınıflandırılmıştır. Aile gruplarının net olarak izlenebildiği mezarlık alanlarının en ünlüsü kuşkusuz Kerameikostur. Paralel olarak yerleştirilmiş, taş sıralar ile çevrili bu mezar grupları, en az on üç mezar içermekte ve yetişkinler ile çocuk gömüleri bir arada yer almaktadır. Atina Agorasında da benzer şekilde taş duvarlar ile çevrili mezar grupları, M.Ö 8. Ve 6. yüzyıl boyunca karşımıza çıkmaktadır.
Mezar Tipleri
Antik Dönem Yunan Dünyasında kremasyon (yakarak gömme) ve inhumasyon (vücudun bütünlüğünün korunması) olmak üzere iki gömü biçimi kullanılmıştır. Kremasyon” ateş vasıtasıyla cesedi et ve kaslardan arındırma yolu” olarak tanımlanabilir. Antik Dönem inancında et ve kasların, ruhu= psykheyi yaşayanların dünyasına bağladığına ve hayaletlerin arasına girmesine engel olduğuna inanılırdı. Bunların dışında sandık mezar, lahit mezar, kiremit mezar, Tümülüs, pithos gömü ve mezarlar da mevcuttu.
Kremasyon Mezar- Gömü
Amaç cesedin yakılmasıdır. Ceset ya odun üzerine konularak yada tezekle yakılmış ve en yüksek ortalama 1000 dereceye ulaşabimiştir. Kremasyonda odunun cinsi ve havanın durumu gibi etkenler önemlidir. Bu işlem 7-10 saat arasında yapılabilmektedir. Kemik çok yüksek ısıda erimeye başladığından genelde kafatası kemiği, uzun kemikler, dişler, göğüs kafesine ait kemikler hiç bozulmadan kalabiliyordu. Yanmış kemiğin yanmamış kemikten daha iyi korunduğu kazılarda ortaya çıkmıştır. Bunun nedeni ateşin konserve (koruyucu) görevi görmesidir.
Yakılan ceset gömüldüğü yere göre de renk değiGtirmektedir. Örneğin, toprakta arsenik fazlaysa siyah, tahta parçalarıyla gömüldüyse gri-kahverengi renkte olurdu. Yani asıl renk veren olay yanma derecesidir.
Eski çağlarda, ölülerin yakılması, yakılma işleminde özel törenler düzenlenmesi yaygın bir gelenekti.
Kremasyon Isı Örneği;
1- 200-250 derecede kemikler sarımtırak beyaz ya da fildişi
2- 300-400 derecede kemikler kahverengi ve koyu kahverengi siyah
3- 550 derecede kemikler gri, gri-mavi
4- 650-700 derecede kemikler süt beyaz ve tebeGir rengi
5- 800-950 derecede kemikler mat beyaz renge döner.
6- 1000-1600 derecede kemikler erimeye başlar.
Arkaik dönemde dördüncü ve beşinci kademe kremasyon uygulanmıştır (650-950 derece arası). Genelde kemiklerin soğuması beklenmez, kum, yağ, su, şarap ile soğutulur, su kemiklerin parçalanmasına sebep olur. Kremasyon, et ve kasları hızlıca yok etmek, dolayısıyla da ruhu serbest bırakmak için uygulanan bir yöntemdir. Bazı araştırmacılar, kremasyon geleneğini” yakılan bedenin ruhuna duyulan saygının göstergesi ve kahramanlara layık bir ölü gömme biçimi” olarak tanımlamaktadır.
Ancak, birçok merkezde açığa çıkan nekropolis alanlarından elde edilen veriler, her yerleşmede çağdaş olarak kremasyon ve inhumasyon gömü geleneğinin hem kadınlar hem de erkekler için tercih edilmiş olabileceğini ortaya koymaktadır.
Gömü Gelenekleri Değişmesi
Gömü geleneklerinin zaman içinde değişmesi dışında, ailenin sosyal ve ekonomik düzeyi, mezar tipinin seçiminde etkili olmuştur. Bununla birlikte, Yunan Dünyasında yetişkinler ve çocuklar için farklı mezar tipleri kullanılmış olduğunu belirtmek gerekir. Çocuk ve bebekler tüm dönemler boyunca yalnızca inhumasyon yöntemiyle gömülmüşlerdir. “Kremasyon gömü biçimi farklı şekillerde uygulanmıştır. Yakma işlemi genellikle daire ya da dikdörtgen biçimli bir çukur içerisinde gerçekleştirilmiştir.
Bazı nekropolislerde, gömü alanının yakınında ortak bir yakma alanı bulunur. Burada yakılan cesede ait küller ve kemikler toplanarak urne içerisine konmuştur. Diğer bir uygulamada ise kremasyon mezar, cesedin yakıldığı yerde oluşturulur. Bu durumda cesede ait küller ve kemikler toplanarak urneye yerleştirilmiş veya kremasyonun üzeri küçük bir tümsek halinde örtülerek kemikler ve küller, yakılan mezar hediyeleri ile birlikte, yakma alanında bırakılmıştır.
Çeşitli nekropolis alanlarında karşımıza çıkan kremasyonlar kare veya dikdörtgen biçimli bir çukur şeklindedir. Bu çukurların içerisinde urnenin yerleştirilmesi için küçük bir oyuk yer alır.. Urnenin ağzı, bir vazo, taş levha veya büyük bir seramik parçası ile kapatılmıştır. Yakma çukurun içerisinde cesede ait kül, yanık kemikler ve mezar hediyelerinin yanmış parçaları ele geçmiştir. Bu atılar urnenin yanında bir küçük tümsek oluşturacak şekilde toplanmış ve çukurun kendisi toprakla doldurulmuştur.
8. yüzyılın sonu
8. yüzyılın sonundan itibaren kremasyon mezarlarda yakma işlemi genellikle mezarın yer alacağı noktada gerçekleştirilmiş ve kremasyon alanın üzeri toprak yığılarak örtülmüştür. Bu tümseklerin yanında mezar hediyelerinin bırakılması için özel alanlar yer alır. Ancak, Protogeometrik Dönemden itibaren kullanılmış olan kremasyon biçiminin, nadiren de olsa devam ettiğini belirtmek gerekir. Benzer bir kremasyon uygulaması, Geometrik Dönemde Lefkandide de karşımıza çıkmaktadır.
Kremasyon genellikle mezarın yer alacağı yerde açılan çukurun içerisinde gerçekleştirilmiş ve mezar hediyeleri ile kemikler toplanmadan ateş söndürülerek, üzeri toprakla örtülmüştür. Bununla birlikte, sayıları Attikaya oranla az da olsa, kemiklerin toplanıp urneye konduğu bazı örnekler de mevcuttur. Korinthde ise Geometrik Dönemden itibaren yaygın gömü biçimi inhumasyondur ve az sayıda urne ele geçirilmiştir. Bu gömülerde yakma çukuruna rastlanmamıştır. İonia Bölgesinde kremasyon mezarlar Klazomenaide temsil edilmekteydi. Klezomenai kremasyonları, yaklaşık 6 metrekareye ulaşan, 20 ya da 30 cm derinliğinde, oval yada daire formlu bir çukur içerisinde, cesede ait kül, yanık kemik ve mezar hediyeleri karışık olarak bir arada ele geçirilmiştir.
Yakma işlemi tamamlandıktan sonra ateş küçük bir tümsek oluşturacak şekilde kum, çakıl taşı ve küçük taşlarla söndürülmüştür. Samos güney nekropolisinde ele geçen iki kremasyon, fazla derin olmayan bir çukur biçimindedir ve kemikler ile vazo parçaları karışık olarak birlikte ele geçmiştir. İalysos ve Kamiros nekropolislerinde de ölü, mezarın yer alacağı noktada yakılırdı. Bu yakma yerleri, kenarları hafifçe çukurlaştırılmış, dikdörtgen formlu çukurlardır. Benzer uygulama Vrouliada, 600 dolaylarına ait kremasyonlarda da karşımıza çıkmaktadır.
Batı Anadolu
Batı Anadoluda açığa çıkan diğer nekropolislerde belirlenen kremasyon mezarlar, farklı uygulamaların olduğunu göstermektedir. Pitanede kremasyonlar, mezarların yer alacağı yerde gerçekleştirilir, sunular ceset ile birlikte yakılır, ardından kemikler ve vazo parçaları toplanıp urneye konulurdu. Antandros ve Gryneion nekropolislerinde de Arkaik Döneme ait kremasyonlarda, kemik ve küllerin toplanıp urne içerisine konması geleneği söz konusudur. Assosta ise kremasyonlar için ortak bir yakma alanı vardır ve kremasyon işlemi sona erdiğinde kemikler bir urne içerisinde toplanmıştır”.
İnhumasyon Mezar Gömü
Vücudun bütünlüğünün korunduğu inhumasyon mezarlarda ceset ya bir muhafaza içerisine yerleştirilmiş ya da toprağa direkt olarak gömülmüştür. İnsanlık tarihinde en eski gömü biçimi olan inhumasyon mezarlar, Eski Yunan Dünyasında farklı dönemler boyunca, farklı merkezlerde ve çeşitli biçimlerde karşımıza çıkmaktadır.
Arkaik ve Klasik Dönemlerde inhumasyon ve kremasyon geleneği bir arada kullanılmıştır. Muhafaza içerisinde yapılan inhumasyon gömüler pişmiş toprak, taş veya ahşap lahitler dışında, pithos, amphora veya herhangi bir geniş vazo içerisinde karşımıza çıkar. Bazı durumlarda inhumasyonlar, sandık biçiminde mezarların içerisine gömülmüştür. Direkt toprağa gömü şeklinde uygulanmış olan inhumasyon mezarlarda ise, gömünün üzeri çeşitli biçimlerde örtülmüştür. Vücut hangi şekillerde konulursa konsun cesette tahribe rastlanmamıştır.
Anadoluda genellikle gömüler yerleşim içine ya da yerleşim dışına genellikle hoker(anne karnındaki cenin pozisyonunda) tarzında gömülmüşlerdir. Gnhumasyon mezar ayrıca basit inhumasyon mezar olarak ayrı bir tür de oluşturmuştur. Doğrudan toprağa gömü biçimi olarak uygulanan bu tip inhumasyonlara erken dönemlerden itibaren rastlanmaktadır. Attika?da Erken Arkaik Dönemden itibaren görülen basit inhumasyon mezarlar, kum veya ana kayaya açılan çukurlara yerleştirilmiştir. Üzerleri genellikle basitçe toprak veya kumla örtülüdür.
Bu tip mezarların kullanımı Klasik Dönem boyunca da devam etmiştir. Ancak Klasik Döneme ait Attika örneklerinde, bazı durumlarda çukurların duvarları stucco veya ince kille sıvanmıştır. Basit toprağa gömü Geklindeki inhumasyonlara, Gonia nekropolislerinde de rastlanmaktadır. Bu geleneğin Klazomenai nekropolislerinde Arkaik Dönemden itibaren, Hellenistik Dönemde kullanıldığı anlaşılmaktadır. Ephesos ve Samosta belirlenmiş olan örnekler ise Klasik Döneme aittir. Bu tip gömülerde nadiren ve oldukça basit mezar hediyelerinin kullanılmış olması, ekonomik nedenlerle tercih edilmiş bir mezar tipi olduğunu göstermektedir.
Lahit Mezar
“Ölüm, yeni bir hayata başlangıç olarak kabul edilirdi ve mumyalama yöntemi bu inanışın sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bu mumyalar taştan yapılmış lahitlerin içine konulmaktaydı. İnanışlarla ilişkili olan bu uygulama, daha sonra başka medeniyetleri de etkilemiştir. Bu gelenekten etkilenen bölgelerden biri de İoniadır. Bu bölgede özellikle Klazomenai antik kenti, Mısırla kurduğu ilişkiler sonucu lahit geleneğinden etkilenmiş ve bunu en iyi tanıdıkları yöreye özgü seramik geleneğiyle harmanlamışlardır”.
İnhumasyon mezarların ahşap, pişmiş toprak veya taştan imal edilmiş lahitler içerisine yapılması Mısır, Girit ve Mezopotamya kültürlerinde de karşımıza çıkan oldukça eski bir gelenektir. Minos ve Myken larnakslarının (pişmiş toprak lahit) ardından Yunan Dünyasında bugüne dek belirlenmiş olan en erken tarihli lahitler, Korinth nekropolisinde açığa çıkmıştır. Korinthte 7. Yüzyılın başından itibaren üretilmiş olan taş lahitlerin 5. Yüzyılın sonuna dek kullanılmış oldukları belirlenmiştir.
Taş ve Pişmiş Toprak Lahitler
Taş lahitler, Korinthte olduğu gibi genellikle yerel taşlar kullanılarak imal edilmiş ve lahitler taşın levha veya çatı biçiminde işlenmiş olduğu kapaklarla örtülmüştür. Sıklıkla karşılaşılan diğer bir lahit grubu pişmiş topraktan üretilmiştir. Oldukça özenli bir biçimde bezenmiş olan bu lahitler Klazomenai, Teos, Ephesos ve Smyrnada ele geçirilmiştir. Klazomenai ürünü olarak kabul edilen ve” Klazomenai lahitleri” olarak adlandırılan bu grup, İonia dışında Rhodos, Abdera gibi diğer merkezlerde de karşımıza çıkmaktadır.
Klazomenai nekropolislerinde ele geçen erken örnekler, Klazomenai lahitlerinin 630 dolaylarında, hem yetişkinler hem de çocuklar için üretilmeye başlandığını ortaya koymaktadır. Klazomenaide lahit kullanma geleneği yetişkinler ve çocuklar için 6. Yüzyılın sonuna kadar devam etmiştir.
Klazomenai ve Smyrna nekropolislerinde lahitler genellikle tek parçadan oluşan, kireçtaşından bir levha ile örtülmekteydi. Taş kapağın üzerine ise, lahidin yerini işaretlemek için, marn ya da kumdan bir tümsek oluşturulurdu. Bazı Klazomenai lahitleri ise pişmiş topraktan üretilmiş ve çatı biçiminde tasarlanmış kapaklara sahiptir.
Attikada ise basit ve tekne biçiminde pişmiş toprak lahitler, Arkaik Dönemin sonundan itibaren genellikle çocuklar için kullanılmıştı. “Ahşap lahitler, Antik Dönemde uzun bir zaman dilimi boyunca ve geniş bir coğrafyada, inhumasyonların muhafazası olarak kullanılmıştır. Eski Yunan Dünyasında bu örnekler ilk olarak Kerameikos nekropolisinde ele geçen Arkaik ve Klasik Dönemlere ait lahitlerle karşımıza çıkmaktadır. İonia Bölgesinde ise bugüne dek ahşap bir lahit ele geçmemiştir. Ancak, Bergama yakınlarındaki Elaiada açığa çıkan ve Hellenistik Döneme ait olan ahşap bir lahit, Batı Anadoluda bazı merkezlerde ahşap lahitlerin kullanılmış olduğunu göstermektedir”.
Sandık Mezar
Sandık mezarlar, levha biçiminde taş blokların dikey olarak ve bir dikdörtgen oluşturacak şekilde yerleştirilmesi ile oluşturulmuştur. Zemin de genellikle aynı şekilde levha ile kaplanmıştır. Ancak bazı durumlarda farklı uygulamalara da rastlanmaktadır. Attikada Protogeometrik Dönemin sonundan itibaren ortaya çıkan inhumasyon mezarlar, Sub-Myken mezar geleneğini hatırlatmaktadır.
Ancak, burada Myken örneklerinden farklı olarak yan duvarlar da taş levha ile kaplanmıştır. Hem yetişkin hem de çocuklar için kullanılmış olan bu mezarlarda zemin küçük taşlar veya çakıl taşlarıyla döşenmiştir. Erken Arkaik Dönemden itibaren bu tip mezarlar yerlerini anakaya veya kum içerisine açılan çukurlara yerleştirilen basit inhumasyonlara bırakmıştır. Sandık mezarlar, İalyssos ve Kamiros nekropolislerinde hem yetişkinler hem de çocuklar için sıklıkla kullanılmıştır. Klazomenai nekropolislerinde ise bugüne dek her ikisi de bebek mezarı olarak kullanılmış iki örnek ele geçmiştir. Assos nekropolisinde de açığa çıkan iki sandık mezar, bebek gömüleri için kullanılmıştır”.
Kiremit Mezar
Basit inhumasyon gömülerin çatı kiremitleri kullanılarak örtülmesi geleneği Eski Yunan Dünyasında 5. Yüzyılın başından itibaren karşımıza çıkmaktadır. Bu tip mezarlar, toprağa yatırılan cesedin üzerini örtmek üzere, uzun kenarlara üçer, kısa kenarlara birer adet çatı kiremidinin dik olarak yerleştirilmesiyle oluşturulmuştur. Attika ve Korinthte Arkaik Dönemin sonlarından itibaren örneklerine rastlanan bu mezarlar Klasik Dönem boyunca sıklıkla kullanılmıGtır.
Tümülüs
İonia Bölgesinde Tümülüs geleneği karşımıza çıkmaktadır. Bununla birlikte, Klazomenai, Teos ve Smyrnada belirlenmiş olan Tümülüsler, Phryg ve Lydia Tümülüsleri veya yukarıda sözü edilen oda mezarlar gibi gösterişli örnekler değildir. Bu Tümülüsler, yerleşme alanını çevreleyen tepelerin üzerinde ve nekropolis alanlarından farklı ama uzak olmayan bir noktada yer almaktadır. Klazomenaide belirlenen Tümülüsler, kremasyon veya lahit mezarın üzerine yığılan toprak ve çevrelerinde yer alan peribolos duvarından ibarettir.
Bugüne dek elde edilen veriler Klazomenaide Tümülüs geleneğinin yalnızca, Arkaik Dönemde kullanılmış olduğunu ve bazı durumlarda da birden fazla mezar içerdiğini göstermektedir. Smyrnada Yamanlar nekropolis alanında Tantalos tümülüsünün de dahil olduğu çok sayıda mezar ve Tümülüs açığa çıkartılmıştır. Alanın 6. Yüzyılın başından 4. Yüzyılın son dörtlüğüne dek kullanılmış olduğu anlaşılmaktadır. Smyrna Tümülüslerindeki lahitlerin de üzeri toprakla örtülmüş ve çevresi tek sıra taşla çevrilmiştir.
Pithos, Amphora ve Diğer Kapların Gnhumasyon Mezarlarda Kullanımı
“Lahit ve sandık mezarlar dışında, günlük kullanım için üretilmiş pişmiş toprak kaplarda inhumasyonlar için muhafaza olarak kullanılmıştır. İyi kalitede bezeli urnelerin aksine bu kaplar genellikle pithos, amphora veya pişirme kapları gibi bezemesiz ve kaba örneklerdir. Yetişkinler için büyük boyutlu pithoslar veya birden fazla pithos kullanılırken, birçok nekropoliste bebekler sadece amphora veya mutfak kaplarının içerisine gömülmüştür.
Çocuk ve bebek ölümleri Antik Dönemin en yüksek ölüm oranına sahip grubu oluşturmaktadır. Aristotelesin aktarımlarından öğrendiğimiz kadarıyla, bebeklerin büyük çoğunluğu doğumdan sonraki yedi gün içerisinde ölmekteydi. Bu saptamaya göre, bebek ölüm oranı %30-40 civarındaydı. Bu ölümlerden dolayı genellikle yeni doğan bebeklere adı, doğumdan yedi gün sonra verilirdi. Eski Yunan Dünyasındaki birçok nekropoliste, yan yatırılmış olarak ele geçen kapların ağız kısımları taş levha veya büyük bir vazo parçası ile kapatılmıştır.
Kaplar, yanlarına veya iç kısımlarına konan mezar hediyelerinin üzerlerine toprak yığmak suretiyle veya küçük taşlarla bir tümsek oluşturacak şekilde örtülmüştür. Attika mezarlarında yetişkinler için nadiren pithos gömülere rastlanmıştır; çocuk ve bebekler ise, erken dönemlerden itibaren pithos
veya amphoraların içerisine gömülmüştür.
Batı Anadoluda belirlenmiş nekropolis alanlarında da yetişkinler ve çocuklar için pithoslar kullanılırken, bebekler daha çok basit bir vazo içerisine gömülmüştür. Klazomenai, Pitane, Antandros, Tenedos ve Assosta yetişkinler ve çocuklar için kullanılmış çok sayıda pithos gömü ortaya çıkmıştır. Sözü edilen nekropolislerde de açığa çıkan pithoslar, yan yatırılmakta ve ağızları geniş plaka taşlar ile örtülmektedir.
Bebeklerin amphora ya da mutfak kabı içerisine gömülmesi, Batı Anadolu ve adalardaki nekropolislerde de yaygın bir uygulamadır. Klazomenai, Assos, Pitane, Ialyssos ve Kamirosta bu tip mezarlar çok sayıda örnekle temsil edilmektedir”.
Cenaze Törenleri
Yunan ritüelinde prothesisden önce cenaze tabutu üzerine kötü ruhlardan arınması için yabani mercanköşk, kereviz sapı ve buna benzer otlar dağıtılmıştır. Ölü bedeni, asma, mersin veya defne yaprakları arasına yatırılmışken, baş kısmı defne ve kereviz sapından oluşan çelenklerle süslenmiştir. Bunda amaç, ölümün hoş olmayan etkilerinin gidermek kadar ölüye onur ve rahatlık da vermek olarak da görülebilir. Cesedin üzerinde yattığı bu yumuşak, kokulu ve yeşil yatak doğaya dönmek üzere olan kişi için uygun olmuştur.
Ölüyle bağlantı içine girecek olan kişilerin potansiyel bir kirlilik oluşturacağı vurgulanmış ve kapıda ilişkiye girecek kişinin fiziksel bir saflaştırma içine girmesi için bir çanak su bulundurulmuştur. Mezarda yas tutan kişi geleneksel olarak choai, yani duayla eşlik edilen şarap, yağ ve koku libasyonu ile birlikte bir saç perçemi de sunmuştur. Ritüeldeki bu aşamayı içinde süt, bal, su, şarap, sap kereviz, pelanon ( yemek, bal ve yağ) ve kollyba(kurutulmuş ürünlerin ilk meyveleri ve taze meyveler)bulunan sunular (enagismata) takip etmiştir. Burada yas tutanların gerçekten bu ziyafetlerdeki yemeğe, ruh dünyasının etkisi altında geçiş korkusuyla katılmış olmaları mümkün değildir.
Mezara sunular 3. 9. ve 30. Günlerde, ayrıca bir yıl sonra ve ölülerin ruhunu yatıştırmanın vurgulandığı belli festivaller de yapılmıştır. Bu mezar sunularının tarihlerinin ölümden gömüye dek hesaplama konusunda bazı tartışmalar olmuştur. Atinada 30. Gün ayinleri de cenaze törenlerini sona erdirmiş görülmektedir. Genç yazarların eserlerinde kathedra olarak bilinen yemeğin de yine ölü adamın tüm akrabaları tarafından paylaşıldığı ve bu yemeğin, yasın sonunu ve normal yaşama dönüşü belirttiğine de değinilmiştir.
Mezar Kültü İçin Kullanılan Vazolar
Mezarın İşaretlenmesi
“Mezarın yerinin hatırlanması ve ziyaret edilmesi Eski Yunan inancında büyük önem taşımaktadır. Mezarın ziyaret edilmesi ve gömü sonrasında da çeşitli hediyelerin getirilmesi inancı, vazo resimleri üzerine de yansımıştır. Bu nedenle mezarın yerinin işaretlenmesi de önemli idi. Gömü sonrasında mezar işaretlenmemişse cenaze töreninin eksik kaldığına inanılırdı. Akhilleusun içtiği ant bunun kanıtıdır:
“Tanrıların en ulusu Zeus hakkı için,
Doğru değil suyun alnıma değmesi,
Ateşe vermeden Patroklosu, doğru değil,
Üstüne bir mezar dökmeden….”
Mezarların işaretlenmesi için uygulanan en klasik yöntem, gömü yapıldıktan sonra toprak, çakıl taşı veya ufak taşlarla küçük bir Tümülüs oluşturacak şekilde mezarın örtülmesidir. Ancak, birçok durumda bununla yetinilmemiş ve mezarlar farklı yöntemlerle de işaretlenmiştir. Arkaik Dönemde mezarın üzerindeki toprak yığını, erken dönem örneklerine oranla daha büyüktür ve mezar kapağının üzerinde yer alan taş veya çakıl taşlarından oluşturulan zemin üzerinde yükselmektedir.
Klazomenaide kremasyonların üzerinde çakıl kumdan oluşan toprak ile küçük Bir yığın oluşturulurken, lahitler marn ya da kum ile örtülmüştür. Özellikle 6. Yüzyıla ait lahit mezarların, Klazomenai Orientalizan stilinde büyük vazolarla işaretlendiğini gösterecek buluntular ele geçmiştir. Pithos ve amphoraların hem çevresi küçük taşlar ile desteklenmiş hem de üzerleri küçük taş yığılarak örtülmüştür. Mezarların işaretlenmesi için sıklıkla kullanılan yöntem, yığılan toprak üzerine mezar stelinin dikilmesidir.”
“Mezar stelleri mezar üzerine dikilen uzunca, dörtgen levha ya da blok şeklinde taşlardır. Stel üzerinde ölüyü tanıtan yazı veya kabartma resim ya da her ikisi bir arada bulunur. Bunların yardımıyla Eski devirlerde yaşamış insanların kültürelsosyal ve hatta ekonomik yaşamlarını öğrenme olanağı buluruz. Sanki; mezar stelleri geçmişi anlatan sesszi tanıklardır. Her çağda ve her bölgede ayrı tip gösteren mezar stelleri vardır.
Bununla birlikte Ege Adaları ve Batı Anadoluda kabartmalı mezar stellerinin kullanımı devam etmiştir. Ölen kişinin adını, bir ağıt veya adak yazıtını taşıyan mezar stellerinin çeşitli biçimlerde ve semboller bezenerek kullanımı, günümüzde de kullanılmaktadır.
Mezar Eşyası (ölü hediyesi) Bırakma Geleneği
Yaşayan ölü düşüncesinin en büyük sonucu olan ölü hediyeleri, ölü yemeği ve ölü içkisidir. Ön tarih Anadolusunda, mezarlara hediye bırakmak, ölülere yemek, içki sunmak ve dünya işine yarayan eşyayı beraberinde götürmesini sağlama adeti vardır. “Nekropolislerde açığa çıkan buluntular arasında ”mezar hediyeleri” toplumun gömü geleneklerinin anlaşılmasını sağlayan önemli veriler sunmaktadır.
Antik Dönem Yunan Dünyasında mezar hediyeleri genellikle “kişisel eşyalar”, “günlük kullanıma dönük eşyalar” veya ”mezar hediyesi olarak üretilmiş eşyalar” olmak üzere üç farklı kategoriden oluşmaktadır. Kişisel eşyalar arasında takılar, silahlar, oyun taşları ve parfüm kapları sayılabilir. Günlük kullanıma dönük eşyalar ise genellikle çeşitli amaçlarla kullanılan kaplardır. Bu eşyaların mezralara bırakılmaları, gömü sırasında uygulanan bir ritüel veya “yiyecek içecek adağı” ile ilişkilidir. S
on grup, mezar hediyesi olarak bırakılmak amacıyla üretilmiş, günlük yaşamda bir fonksiyonu olmayan, pişmiş toprak figürinler, minyatür kaplar, kernoslar, beyaz lekythoslar,cenaze sahnesi taşıyan plaka levhalar gibi çeşitli eşyaları kapsamaktadır”.
Arkaik Dönem mezarlarında mezar hediyelerinin “adak alanı” olarak belirlenmiş, özel alanlara konulması sıklıkla rastlanan bir uygulamadır. Özellikle 6. 7. Yüzyıldan itibaren mezarın üst kısmının gösterişli bir şekilde işaretlenmesi ve sözü edilen adak alanlarına hediye bırakılması nedeniyle, mezarın kendisinde az sayıda kase, fincan veya kapalı formda bir vazoya (oinokhoe, olpe gibi) rastlanmaktadır. Silah, takı ve diğer tür mezar hediyeleri oldukça nadirdir.
İonia nekropolisleri
İonia nekropolislerinde de özellikle Geç Geometrik ve Arkaik Dönemlere ait kremasyonlar, oldukça zengin mezar hediyeleri içerir. Samosta birkaç kremasyon dışında mezar hediyeleri ve adaklar mezarın olduğu alanda değil, ortak yakma alanında yakılmış ve daha sonra mezara getirilmiştir. Klezomenai kremasyonlarında ise aryballos yada alabastron gibi parfüm kapları ile takılar, mezarın yer alacağı noktada cesetle birlikte yakılmıştır. Parfüm kapları muhtemelen ceset yakılmadan önce çevresine yerleştirilmiş, kişisel eşyaları ile de ceset süslenmiş olmalıdır.
Bunun aksine, içki kaplarına ait parçaların bir bölümü kısmen ya da tamamen yanmış, bir bölümü ise yanmamış olarak tamamen ele geçmiştir. içki kaplarının, Hektorun cenazesinde olduğu gibi, kremasyon ateşine, içindeki sıvı ile ve yangını söndürmek amacıyla atıldıkları, bunun sonucunda da kırılan parçaların kremasyonun çevresinde ya da içerisinde dağıldığı anlaşılmaktadır.
“Gül parmaklı şafak sabah erken parlayınca,
Ünlü Hektorun ölüsü çevresinde toplandı bütün halk.
Hepsi geldi bir araya, topluluk kuruldu,
Parıldayan şarapla söndürdüler odun yığınını
Söndürdüler ateş gücünün sardığı her şeyi…
Mezar Hediyeleri Azalması
İonia nekropolislerinde, Attikada olduğu gibi, 7. Yüzyılın son çeyreğinden itibaren mezar hediyelerinin sayısı azalmıştır. Klazomenaide muhtemelen özenli bir şekilde bezeli olan lahidin kendiside, bir mezar hediyesi olarak kabul edilmiş olmalıdır. Özellikle 7. Yüzyılın son çeyreğinde aryballos, alabastron, plastik vazolar ve çeşitli takılar, lahitlerin içerisine bırakılmaya devam etmiş olmakla birlikte, 6. Yüzyılda bu tip hediyelere nadiren rastlanmaktadır. Bu dönemden itibaren genellikle oinokhe, lekythos, içki kapları ve mutfak kaplarından oluşan mezar hediyeleri lahidin dışına bırakılmaya başlamıştır.
Genellikle erişkin mezarları için geçerli olan bu duruma karşın, çocuk ve bebek lahitlerine bırakılan askos, küçük kase ve aşık kemikleri gibi hediyeler, lahitlerin içerisine konmaktadır. Smyrna, Ephesos ve Samos nekropolislerinde de 6. Yüzyılda hediyelerin lahidin kapağının üzerine bırakılması geleneği karşımıza çıkmaktadır. Ancak, Samosta da Klazomenaide olduğu gibi bebek ve çocuk mezarlarının içerisinde astragal ve minyatür vazolar ele geçmiştir. Mezar hediyelerinin sayısındaki azalma İoniada Hellenistik ve Klasik Dönem mezarlarında da devam etmiştir”.
Yiyecek ve İçecek Adağı
“Yunan Dünyasında pekçok nekropoliste mezar adakları arasında, gömü sonrasındaki ziyafete işaret eden buluntular ele geçmiştir. Antik metinler, gömüden sonraki üçüncü ve dokuzuncu günlerin önemine sürekli olarak işaret etmektedir. Bugünlerde mezarlar ziyaret edilir ve ölüye çeşitli yiyecekler sunulurdu. Homeros, İlyadada iki defa ölü yemeğinden söz eder; ancak her iki durumda da ölü yemeği için belirtilen zaman farklıdır. Patroklosun ölü yemeği yakılmasından önce, Hektorun yemeği ise daha sonra, Priamosun sarayında gerçekleştirilmiştir.
Perideipnon olarak adlandırılan öiü yemeği, cenaze töreninin en önemli bölümünü oluşturur. Yakınların ölen kişiyi onurlandırmanın yollarından biri olan bu önemli olay, arkeolojik verilerle de desteklenmektedir”.25 Mezar sunuları ölüyü öteki dünyadaki hayatında mutlu ettirmek ve aynı zamanda ölünün yaşayanlara musallat olmasını önlemek amaçlarını da taşımaktadır. En yaygın mezar sunuları kıyafet ve ilişkili malzemeler, besinler, içecekler ve bunların konulduğu kaplardır.
Mezar sunuları aynı zamanda ölünün hayattaki özelliklerini belirten materyallerden de seçilebilirdi. Buluntular arasında iğneler ve fibulalar da mevcuttur. “Yazılı kaynaklarda şarabın yalnızca yaşayanların içkisi veya ölümsüzlerin adağı olmadığı kanıtlanmaktadır. İlyadada karşımıza çıkan, kremasyon ateşinin şarap ya da herhangi bir sıvı ile sembolik olarak söndürülmesi geleneği, arkeolojik olarak birçok mezarlık alanında tespit edilebilmektedir. Bunun ötesinde, Antik Dönemde ölen kişi için hazırlanan törenin en büyük bölümü, gömü sırasında, ölen kişiye adanan ve sonrasında gerçekleştirilen “ölü yemeği” oluşturur. Yakınların ölen kişiyi onurlandırmak için uyguladıkları gelenekler arasında ölü yemeği vazgeçilmezdir.
Antik yazarlardan elde edilen bilgiler
Antik yazarlardan elde edilen bilgiler ve arkeolojik verilerle bu önemli olayı desteklemek mümkün olmaktadır. Yiyecek ve hayvan adaklarının dışında nekropolislerde mezar hediyeleri arasında sıklıkla karşılaşılan içki kaseleri ile servis kapları mezarlarda sıvı adaklarının varlığına işaret etmektedir. Sıvı adakları antik metinlerde “choai” adıyla anılmakta ve şarabın yanı sıra, bal, süt, zeytinyağı ya da suyun da kullanıldığı bilinmektedir. Hem içki servisinin yapıldığı hem de libasyon kabı olarak kullanılan kaplar arasında başta gaga ağızlı yesyiler olmak üzere askoslar, rhytonlar, metal kaseler ve omphaloslu taslar da bulunmaktadır.”
İonia nekropolislerinde de gömü sonrasındaki ziyafete işaret eden buluntulara rastlanmaktadır. Samos güney nekropolisinde, 44 nolu mezara bırakılan tabağın içerisinde ele geçen, koyun, keçi ve oğlak kemikleri, gömü sonrasında ölen kişi onuruna sunulan ziyafete işaret etmektedir.
Toplumun inançları doğrultusunda uyguladığı gömü gelenekleri, nekropolis alanlarında açığa çıkan arkeolojik verilerle büyük oranda anlaşılabilmektedir. Bununla birlikte, antik metinlerden elde edilen veriler, izleri günümüze ulaşmayan uygulamalara da işaret etmektedir. Homeros, Patroklos ve Hektorun cenazelerinin anlatırken, törene katılanların saçlarını kesip, ölünün üstüne attığundan söz eder. “…taşıyorlardı arkalarında arkadaş Patroklosu.
Ölü boydan boya saçlarla örtülüydü, Herkes saçını kesmiş, atmıştı ölünün üstüne. Saçın kesilerek cesedin üzerine atılması, acının ifade edilmesinde önemli bir sembolik anlatım olarak karşımıza çıkmaktadır. Gömü öncesi ve sonrasında gerçekleştirilmiş olan törenlere ait bilgiler, ölü kültü için özel olarak üretilmiş olan vazolar üzerindeki sahnelerden izlenebilmektedir”.
Prothesis (ölüye saygı gösterme)
Ritüellerde prothesisden önce cenaze tabutu üzerine kötü ruhlardan arınması için yabani mercanköşk, sap kereviz ve diğer otlar dağıtılmıştır. Ölü bedeni, asma, mersin veya defne yaprakları arasına yatırılmışken, baş kısmı defne ve sap kerevizden oluşan çelenklerle süslenmiştir. Bunda amaç; ölümün hoş olmayan etkilerini gidermek kadar ölüye onur ve rahatlık da vermek olarak görülebilir. Cesedin üzerinde yattığı bu yumuşak, kokulu ve yeşil yatak doğaya dönmek üzere olan kişi için uygun olmuştur.
“Atları hızlı Myrmidonlar, sevgili dostlarım,
Arabalarınızdan çözmeyin tek tırnaklı atlarınızı,
Atlarımız arabalarımızla yaklaşalım Patroklosa,
Ölülere saygı gerek, ağlayalım ölüsüne…
Cenaze töreninin ilk aşamasını prothesis oluşturur. Yukarıda Akhilleusun cenaze töreninin anlatıldığı bölümden yapılan alıntıda Homeros, ölüye saygı gösterilmesinin önemini vurgulamaktadır. Prothesis, öncelikle ölümün ilanı ve tescil edilmesidir. Bunun dışında, klyneye yatırılan ölünün çevresine toplanan aile ve yakınların öleye saygılarını göstermeleri, acılarını dışa vurmaları ve gömü töreninden önce ölünün hazırlanması için bir zaman sağlamaktadır.
Erken dönemlerde prothesis, geniş bir kalabalığın katıldığı ve belki de ölü evinin dışında gerçekleştirilen bir törendi. Ancak, 6. Yüzyıldan itibaren Solon reformlarıyla birlikte, Prothesisin cenaze evinin içinde veya avlusunda uygulandığı kabul edilmektedir”.
Ölünün Hazırlanması
Prothesis yani kutsal ekmeğin ve şarabın hazırlandığı masa hazırlanmadan önce, ölünü hazırlanması, ailedeki kadınların görevi idi. ilk iş ölünün gözlerini ve ağzını kapatmaktır. Homerosa göre, ölünün gözlerini ve ağzını kapatmak ölüyeduyulan saygının gereğidir ve bu görev, eğer kişi evli ise eşine, değilse ebeveynine aittir. Bundan sonra ölü yıkanır ve yağlanırdı. Prothesis başlamadan önceki son aşama, ölünün giydirilmesidir. Homeros, ölü giysisinin evin hanımı tarafından örüldüğünü belirtmektedir. Üç kat giydirilen ölü yatağa yatırılır ve üzeri örtülürdü. Böylelikle prothesis, ağıtların yakılması, en yakın akraba ve arkadaşların, özellikle de kadınların saçlarını yolmaları ve yüzlerini yaralamalarıyla başlamış olur. Kopetos= kendini dövme olarak adlandırılan bu hareket, acının gösterilmesi içindir.
Acının gösterilmesi ölünün ruhunun huzura kavuşması için önemlidir. Bu nedenle, ölen kişinin ne yakınları prothesis ve ekphora süresünce saçlarını yolmak ve yüzlerinin parçalamak suretiyle acılarını dışa vurmaya çalışırdı. Prothesis sahnelerinde sıklıkla karşımıza çıkan ve kadınlar tarafından yapılan bir hareket, ölüye dokunmaktır. Ölen kişiyle olan yakınlığın ifadesi olarak tanımlanan cesede dokunmak, bazı durumlarda başa, bazı durumlarda ise göğüs kısmına dokunmak olarak gerçekleGtirilirdi. Homeros, ilyadada ölen kişinin başına ya da gövdesine, en yakınlarının dokunmasından ve bu Gekilde ağıt yakılmasından söz etmektedir.
Prothesisin amacı
Prothesisin amacı sadece ölümü doğrulamak değil, ayrıca geleneksel ağıtın söylenmesi ve arkadaG ve ailelerinin son saygılarını göstermesi için de bir fırsat sağlamıGtır. Vazolar ve boyalı plakalar üzerindeki prothesis tasvirleri de belli bir birliği yansıtmaktadır. Ölü, tabuta ayakları sola, olasılıkla da kapıya bakar şekilde yatırılmıştır ki, bu da erkekler alayının sağ ellerini içi dışa dönük şekilde kaldırıp, ayakta ve at üstünde tabut ve mezarda gösterdikleri saygı duruşuyla geliş yönünü göstermek için uygulanmıştır. Kadınlar da saçlarını yolup, başları ve göğüslerine vurarak ağıt söylemişlerdir. Prothesisi evle sınırlamak bu tür yoğun acıyı sona erdirmiş ve potansiyel halk törenlerini özel törenler haline getirmiştir.
Prothesis, ölümden sonraki hayatın belirtisi Geklindeki özelliğini de kazanmıştır. Smyrnada bulunmuş ve olasılıkla M.Ö. 3. Yüzyıla tarihlenmekte olan bir yazıt da, gözleri kapatmanın, ruhu gövdeden güvenli bir biçimde çıkartma yolu olduğuna inanıldığını ortaya koymaktadır. Geleneksel bir nitelik kazanmamıG olsa da, yapılan bir uygulama da ölülerin diGleri arasına Kharona para ödemesi için gümüG bir sikkenin konulmasıdır.
Bazen ölüyü taşıyanlar ya da diğer ağıt yakanların anatomik detayları verilse de bu detaylar ölü için nadiren verilmektedir. Prothesisde gösterilen figürler içinde küçük olanları her zaman çocuklara işaret etmemektedir. Prothesisde kadın ve erkeklerin yanı sıra çocuklar da gösterilmiş ve çocuklar annelerinin yanında veya onların ellerini tutarken ya da dizlerinin üzerinde oturur pozisyonda gösterilmiştir.
Ekphora (Sevgili Kişiden Ayrılış)
“…savaşçılar da bindi arabalara, arabacılar da . Önde arabalar gidiyordu, arkada binlerce yaya, Taşıyorlardı arkalarında arkadaş Patroklosu… Ölümün üçüncü gününde ve günün erken saatlerinde, bazı kaynaklara göre gün doğmadan, ölünün evden alınıp nekropolise götürülmesi töreni, yani ekphora gerçekleştirilirdi. Ekphora, İlyadada Patroklos ve Hektorun ekphoraları olmak üzere iki defa karşımıza çıkmaktadır. Ancak, ekphoranın toplumun inancına uygun olarak günün farklı saatlerinde gerçekleştirilmiş olduğu akla daha yatkındır”.
Resimde görülen, Güney Attikadaki Varide ele geçirilmiş dört tekerlekli at tarafından sürülen arabaya ait terracotta modeldir. Zengin süslemeli kefenle kaplanmış olan tabutu taşıyan arabanın önünde (ayları kayıp) sürücü yer almıştır. Gövde ise altta kalan kilden bir figürü açığa çıkaran kapak şeklinde süslenmiş olan bir kefen altında saklanmıştır. Arabanın üstünde yas tutan dört kişi yer almış, bunlardan biri başta ve ayakta diğerleri yan taraflarda olmak üzere, kollarını yas tutan insanlar Geklinde başlarına uzatmışlardır. Kefenin üstünde arkada da bir çocuk acı içinde yuvarlanmaktadır.
Bu model M.Ö 7. Yüzyılın ortalarından önceye tarihlenmekte olup, olasılıkla sunu açmalarıyla bağlantılı olarak gerçekleştirilen bir törende kullanılmıştır. Yunan vazo sanatında ekphora sahnelerine ait betimlemelerin sayısı, prothesise göre çok daha azdır. Attika vazo sanatında ekphora sahnesi taşıyan üçü de Arkaik Döneme ait olmak üzere toplam altı vazo ele geçmiştir.
Yük arabaları, lahdin ya da ölünün üzerinde yattığı klinenin yerle Gtirilmesine elverişli olan geniş kasalarından dolayı tercih edilmiş olmalıdır.
Cenaze Alayı
Cenaze alayına erkeklerin yanı sıra ölüye en yakın kadınlar ve akrabalar da katılırdı. Vazo betimlemeleri, ekphora sırasında da kadın ve erkekleri, acılarını dışa vurmak amacıyla saçlarını yolarken veya ellerini başlarına götürürken betimlemektedir. “Ölü kültünde, özellikle de prothesis, ekphora ve ölü yemeği sırasında müziğin var olduğu, vazolar üzerindeki çeşitli betimlemeler ve antik metinlerin aktarımlarından anlaşılmaktadır. Prothesis ya da ekphora sırasında müzik aletlerinin çalındığına dair kanıtları vazo resim sanatında bulmak mümkündür. Bu sahnelerde cenaze töreni sırasında çalınan flüt veya lyra betimlenmiştir”.
Cenaze törenleri sırasında özel olarak tutulmuş ağıt yakıcılar vardır, bunlar antik metinlerde de anlatılmaktadır. Çoğu prothesis sahnesinde, kline altında gösterilen kadınlar bu ağıtçıları betimlemektedir. Hektorun cenaze töreninde de ozanlar ağıt yakmaktadır:
…ozanlar oturttular yanı başına,
Ağıt yakmada çok ustaydılar bunlar,
Yanık yanık ağıta başladılar,
Kadınlar karşılık verdi hıçkırıklarla.
Ak kollu Andromakhe başladı kadınlar ağıtına…
Bunun dışında, gömü sonrasında, özellikle savaşta ölen kahramanların anısına cenaze oyunlarının düzenlendiği bilinmektedir. Silahlı çıplak erkek figürlerinin betimlendiği bu sahneler, cenaze oyunları sırasında gerçekleştirilen ”waffentanze” (silah taşınarak yapılan dans) i betimlemektedir. Hareketli ve dans edilerek gösterilen erkek figürleri, bu sahnelerde genellikle çıplak olarak betimlenmiştir. Araba yarışları veya çeşitli atletik yarışmalardan oluşan bu oyunlarda, değerli hediyeler ödül olarak sunulmuGtur. Homeros, İlyadada Patroklosun onuruna düzenlenen oyunları ve ödülleri şöyle sıralar:
Akhilleus orduyu toplu tuttu,
Ödüller getirtti gemilerden, leğenler, üç ayaklar,
Atlar, katırlar, başları kalkık öküzler,
Güzel kemerli kadınlar, alacalı demir…
Aile ve ölü yakınlarının belirli dönemlerde, ölülerin onuruna düzenlenen festivaller sırasında, mezarı ziyaret ettiği, antik metinlerin aktarımlarından anlaşılmaktadır. Ölümün dokuzuncu gününde, aile fertleri ve arkadaşlar mezarın başında toplanır. Ancak, taenata (dokuzuncu gün) olarak anılan bu toplanma sırasında, tam olarak nasıl bir uygulamanın yapıldığı bilinmemektedir. Bunun dışında, ölümün yıl dönümlerinde genesia kutlanırdı. İçeriği herkesçe açıkça bilinen bu tören hakkında antik metinler “her yıl aynı tören yapılırdı” şeklinde bir açıklama dışında, başka bilgi vermemektedir. Ancak, yıllık anma törenlerinin mezarın başında değil, evde ve aile tarafından uygulandığı bilinmektedir”.
Üçüncü Gün ve Ekphora
Üçüncü gün de, güneş doğmadan önce, ölü, kanuna göre yan caddelerde sessizce geçirilmesi için bir alay eşliğinde mezardan alınmıştır. Ekphorayı sabahın erken saatleriyle sınırlamak ve ev dışı ağıt söylemeyi yasaklamak aynı Gekilde masraflı halk kortejinden çok basit bir aile yürüyüşünü desteklemiştir. Fakat bir siyah figürlü kyathos ( üzerinde bir ekphoranın yanında ağıt söylendiği görülmektedir. Törende erkekler alayın başında yer almş ve kadınlar da onları takip etmiştir. Kadınla mezara gidince, bir yük arabasında bir lambayla gitmedikçe gece yolculuk edemezlerdi ve uzunluk olarak bir kübiti aşmayan bir sepet ya da bir sikke değerinde yiyecek ve içecekten fazlasını taşıyamazlardı.
Dahası, ölünün gömülmesi dışında akraba olmadıkları kişilerin mezarına gitmelerine de izin verilmezdi. Cenaze korteji mezara geldiğinde mezarda bir tür tören düzenlenmiş olduğu bilinmektedir. Bununla birlikte, Yunan edebiyatında mezara içecek sunusu yapıldığından sıkça bahsedilmiştir ki mezarların dışında bulunan akıtma kapları da bu son libasyonu kanıtlıyor olmalıdır. Arkaik ve Klasik dönemlerdeki bazı mezarlarla bağlantılı sunu yerleri ve sunu hendekleri de bilinmektedir. Gömü sonrası yas tutanlar, yas dönemi sırasında, evi etkileyen ölümün belirtisi olarak kapı dışına konan bir kapla işaretlenen ölü evine geri dönmüşlerdir. Bu kabın içinde, yas tutanların kendilerini giderken saflaştırdıkları dışarıdan getirilmiş bir su yer almıştır.
Ölünün Gömülmesi
İnhumasyon ve kremasyon gömü ortalama 4 yüzyıl boyunca (M.Ö. 8. yydan 4. yüzyıla dek) yaygın bir biçimde uygulanmıştır. Özellikle Arkaik dönemde kremasyon gömü sıkça kullanılmıştır. Hem inhumasyon hem de kremasyon gömü geometrik dönemde de sıkça kullanılmıştır.
Dokuzuncu Gün
Gömme işleminden sonraki dokuzuncu günde, aile ve arkadaşlar yine mezarda alışılageldik ayinlerini gerçekleştirmek için toplanırlar. Bu ayinler hakkında bunların biri tarafından doğru ya da yanlış okumasını denetleyen kişiler bulunduğu dışında bir şey bilinmemektedir.
Yasın Sonu
Yasın bitişi ek bir törenle belirtilmiGtir. Bazı kaynaklarda yası bitirmek için 30. Gün ayinlerinden bahsedilmişken, Atinada, Arkaik ve Klasik dönemlerde zaman süresi belirtilmemiştir. Aile bilinen şeyleri yaptıktan sonra toplumdaki normal hayatına dönmüştür.
Yıllık Kutlamalar
Yasın bitişi, ölene karşı ailenin sorunluluklarını sona erdirmemiştir. Kaynaklarda yıllık ayinler her yıl yapılan bilinen Geyler, törenler diye belirtilmektedir. Bunlar olasılıkla mezarı ziyaret, çiçek, çelenk ve kurdele sunma, geleneksel saygı ve hürmet yani ölüyü hatırlama ve onurlandırma işaretleriydi.
Cenaze Oyunları
Olimpiyat unlarının kökeninin cenaze oyunlarına dayanıyor olabileceği düşünülmektedir. Çoğu Yunan eyaletinde, Troia Savaşı ya da öncesine ait ünlü yada gölgede kalmış geçmiş oyunlarla birlikte periyodik olarak kurbanlar da sunulmuştur.
“Yunan efsanesinin ölü kahramanları adına düzenlenen atletik yarışmalar izlerini Yunan dünyasında çeşitli şekillerde bırakmıştır. Olasılıkla bu geleneğin en etkileyici bilgisi Akhilleus tarafından arkadaşı Patroklos için kutlanan oyunların İliadanın 23. kitabındaki canlı tanımlamadan elde edilebilmektedir. İçinde Argonot seferinin üyelerinin de yer aldığı Tessalyalı kahraman Pelias için düzenlenen cenaze oyunları Homeros ve Stesichoros tarafından geniş yayılım kazandığı belli olan anlatımlarda tanımlanmıştır. Diğer Yunan kahramanları adına düzenlenen oyunlara kaynaklar da antik edebiyat eserlerinden alınmaktadır.
Buna ek olarak, küçük çaplı atletizm festivallerinin çoğunun yerel bir kahraman adına düzenlenen cenaze oyunlarında türediği dört büyük Panhellenistik yarışmanın da cenaze oyunlarından geldiğine inanılmıştır. Patroklos ve Pelias adına düzenlenenler olarak sadece iki cenaze yarışmaları dizisi Yunan sanatında resmedilmiş ve bunlar karşılaştırma açısından kısa bir zaman süresince popüler olmuşlardır”.
Cenaze plakaları prothesis ve ekphora sahnelerini anlatmaktadır. Gövdenin yatırılışı (prothesis) cenaze plakalarında ve bazı loutrophoros ve phormiskoslar üzerinde yer almaktadır. Bir tabut üzerinde yatan ölü, iyi desteklenmiş başı ve ağzını kapamaya yarayan çene şeridi de bazen gösterilmiştir. Geleneğe göre kadınlar meşgul ya da tabutun başında yas tutmaktayken, erkekler de ellerinden biri havaya kalkık şekilde yas tutarken betimlenmiştir.
“Plakalar cenaze ya da adak amaçları için kullanılmış olan kilden parçalardır. Bunlar dikdörtgen ya da yuvarlak tepeli olmuşlardır. Plakalar, mezarın dışına eklendikleri için, tek bir köşede bezenmişlerdir. İki temel cenaze plakası vardır: tek plakalar ve dizi oluşturan örnekler. Plaka dizileri erken olan örneklerdir. Ve bunların en süslüleri siyah figrde yaklaşık M.Ö 600de başlayıp M.Ö. yaklaşık 530da sona ermiştir. Exekias tarafından yapılan örnekler en geç olanlarıdır. Plaka dizisinin üretimi sona erdiğinde, tekli plaka yapımı başlamıştır”.